28 Mayıs 2025 Çarşamba

KİM DEMİŞ TÜRKLER APTAL DİYE


 


Yanımda gördüğünüz 81 yaşındaki adamın ilginç bir özelliği var. Kendisi dünyanın en mütevazı insanı. Onu ilginç kılan aslında bu özelliği değil, "Dünya" için önemli bir işi gerçekleştirmiş olması. 

Tarihler 20 Temmuz 1969'u gösterdiğinde 1,5 milyar insan televizyonlarına odaklanmış Neil Armstrong'un Ay'da yürüyecek olmasını heyecanla bekliyordu. Armstrong’un "Benim için küçük ama insanlık adına büyük bir adım" diyerek nitelendirdiği bu yürüyüşün ardında bu yanımdaki beyefendi vardı. Nasıl mı?

Kendisi de o an TV başındaydı. Tullahoma'da bir evde. Yanında da bir düzine bilim insanı. Spiker o an beklenmedik bir haber verdi "Astronot Armstrong'un bilgisayarı bozuldu, Ay'a iniş yapamayacak!" Bu ana şahitlik edenler üzüntü verici bu haberi alınca büyük bir hüsrana uğradı. Elbette Tullahoma'da bu evdeki bilim insanları da sukutuhayal içindeydi. Sonra içlerinden biri "Telaşa gerek yok, Neil modülü Ay'a indirebilir. Bilgisayarın bozulma ihtimaline karşı, manuel olarak indirebilmek için üzerinde 1,5 yıl çalıştı" dedi. 


Bu cümle üzerine şaşkınlığa uğrayan bilim insanları "Sen nereden biliyorsun be Türk?" deyince yanımda bulunan ve o vakit 32 yaşında olan bu bey "Ben Arsev Eraslan, NASA'da Apollo 11 Projesinde yazılım ayağında çalışıyorum" dedi. 

Evet yanımdaki bu adamın tahmini doğru çıkmıştı, Armstrong bilgisayarın bozulması üzerine manuel olarak modülü Ay'a indirmişti. 1,5 milyar insan izlemiş, insanoğlunun Ay'a ayak basmasından ötürü gururlanmıştı. Eraslan'ın NASA'daki görevi ise modülün Dünya'ya dönüşü yani “re-entry” yazılımlarını gerçekleştirmekti. Yanında da üç öğrencisi vardı. "Yazılımları biz yaptık" diye anlatırken konuşmanın bir yerinde "hem yazılım yapıyorum hem de o üç öğrenciye iş öğretmeye çalışıyorum" dedi. Ağzından bir şey kaçırmıştı sanki… Durdum. "Nasıl yani öğrencileriniz yazılım bilmiyor muydu?" diye sordum, mütevazı bir şekilde "yazılımların hepsini ben yaptım" diye utanarak yanıtladı sorumu. 

Evet, bu bey Armstorng, Collins ve Aldrin'in Dünya'ya sağ salim dönmesi için gerekli yazılımları gerçekleştirdi. Yani Eraslan’ın yaptığı yazılımlar olmasaydı o modül Dünya'ya inemeyecekti. 

Başka ne mi yaptı? ABD’deki tüm nükleer santrallerin çevreye olan etkisini minimuma indirmek için yazılım geliştirdi, Ay’da kristallerden mücevher yetiştirmek için yazılım geliştirdi, suçluyu yüzünden tanıyan dünyadaki ilk 3D Yüz Tanımlama Teknolojisini geliştirdi. Bu yazılımla 1999 senesinde ABD’de ödül kazandı. Yani günümüzde kullanılan yüz tanımlama ilk kez bir Türk’ün yani bu yanımdaki beyefendinin geliştirdiği teknoloji ile hayat buldu. Uzun süre NASA’da bilim insanı olarak görev aldı, ABD’deki birçok üniversitede profesör olarak öğrencileri ve NASA personelini eğitti.

Peki nereden merak sardı buna? Babasının kitaplarından! Uçak teknolojisi ve havacılıkla ilgiliydi bu kitaplar. İçinde ABD’nin Japonya’yı bombaladığı uçağın fotoğrafını gördü ve maketini yaptı. Henüz ilk okuldaydı ve model uçak yapıyor, kitaptaki gibi aynı şekilde boyuyor, pervanelerini takıyordu. O kadar çok model uçak yapmıştı ki evin bir odası dolup taşmıştı. 

İşte o kitapla başladı her şey. Babası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi Necdet Eraslan’dı. Atatürk, Necdet Eraslan’ı Fransa’ya gönderdi ve Paris’te 1928’da Ecole Nationale Superieure de L’Aeronautique’te havacılık ve uçak mühendisliği öğrenimi gördü. Sonrasında ABD’ye 1937’de Türkiye için satın alınacak uçakların temini için bizzat Atatürk tarafından gönderildi. Sonra ne mi oldu? Necdet Eraslan, Türkiye’deki ilk dizel motoru icat etti. Su türbinleri yaparak elektrik üretti. ‘Karman Line’ yani dünya ile uzayın birleştiği çizgiyi ortaya çıkaran dünyaca ünlü bilim insanı Theodore von Kármán’ın “Gel ABD’de kal sana profesörlük verelim” teklifini “Atatürk’ün ülkesinde yapmam gereken işler var” diyerek reddetti. İstanbul Teknik ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı.

1963’te ABD’ye profesör olarak gitti Necdet Eraslan. Louisiana State University Makine – Uzay Havacılığı bölümünde profesörlük yaptı. Bir yandan da NASA’daki görevlilere ders verdi. Bu öğrencilerin hepsi Apollo 11 projesinde çalıştı. Yani baba Necdet Eraslan da Ay’a gidilmesi için dolaylı olarak katkı sağladı. 24 adet kitap yazdı, motor ateşlemesi konusunda büyük çabalar kat etti, TÜBİTAK’ın kurulmasının fikir babası oldu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi olarak tarihe geçti. 

Bu baba oğul Atatürk’ün izinde bilimi geliştirerek Ay’da yürünmesini sağladı. Bu Türkleri biliyor muyduk? Maalesef hayır. Benim Yazar Tolga Aydoğan olarak görevim Atatürk’ün izinde giden bu insanları ortaya çıkarmaktır. 

Bu bağlamda Atatürk’ün İzindekiler isimli kitabımda kısa da olsa yer verdiğim bu baba-oğulun hikayesini ayrı bir kitap olarak yayımlayacağım. Onlar bilimin ışığında, Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde bu ülke ve insanlık adına önemli işlere imza attılar. 

Onların ortak noktası Atatürk’tü ve O’nun aydınlattığı yoldu. Gittikleri yol ise O’nun iziydi.

O izi takip eden birileri daha vardı. Nasıl mı? ABD Başkanı Nixon’un özel uçağı 20 Ekim 

1969 saat 11.55’te Ankara Esenboğa Havalimanı’na iniş yapar. Bu uçaktan inen kişiler Ankara caddelerinde üstü açık bir Cadillac ile geçerler ve kendilerini bekleyen Ankaralıları selamlarlar. Bu heyet, büyük saygı duydukları birini görmeye gelmiştir. Saygı duruşunda bulunup çelenk bırakırlar. Saygı duydukları bu kişi 1930’ların başında Eskişehir’de ‘Çok değil yüz yıla kalmaz insanoğlu Ay’a gidecektir’ sözünün sahibidir. Heyetin gittiği yer Anıtkabir, saygı duruşunda bulundukları kişi ise Mustafa Kemal 

Atatürk’ten başkası değildir. 

Bu arada Atatürk’ü ziyaret eden bu kişiler 

kim diye soracak olursanız; Apollo11 projesiyle Ay’a giden üç kişilik mürettebat; Neil A. Armstrong, Michael Collins ve Edwin E. Aldrin’dir. 


Tolga AYDOĞAN

27 Mayıs 2025 Salı

Rumelili halk kahramanı eşkiya Debreli Hasan'ın hikâyesi

 




Debreli Hasan, Drama’da yetişmiş. Debreli namıyla mübadele öncesi donemde Drama-Serez-Sarisabanbölgelerinde faaliyet göstermiş bir halk kahramanı eşkıyadır.


Drama köprüsünü,o devrin haksızlıkla para kazanan halkı ezen zenginlerinden aldığı haraçla yaptırmıştır. Debreli Hasan’ın yaşadığı,donem kesinlikle bilinmemekle beraber Cakircali Efe ile çağdaş olduğu görüşleri,hatta atıştıklarına dair hikayeler onun 1870-1920 yılları arasında Makedonya dağlarında egemen olduğunu göstermektedir. Bu konuda halk arasında söylenen menkıbeye göre;Selanikli Yahudi bir tüccar ticaret için İzmir’e gidecektir.”Eğer bu civar dağlarda hükümran olan Debreli’den geçsen, Ege dağlarında Cakircali’dan geçemezsin. “denir, kendisine. Nitekim de öyle olur.


Debreli’nin çetesinde pek çok kişi yoktur. Bilinen Kara kedi namıyla bir tek kızanı olduğudur. Halka onu sevdiren eşkıya kişiliğinin en ustun tarafı ise fakirlere yardim etmesi,bilhassa birbirini seven yoksul gençleri evlendirmesidir. Bu konuda şöyle bir menkıbe de vardır. “Evlenmek niyetinde olan dağlı bir genç,tek danasını almış, İskece pazarına inmektedir. Yolu, Debreli Hasan tarafından kesilir. Delikanlının evlenmek için parası olmadığını anlayanca Debreli kendisine düğün için yetecek parayı verir ve ayrıca danasını satmamasını salık verip uğurlar.”


Makedon dağlarının Debreli’si sonunda padişah affına uğrar veya söylentiye göre mübadelede güvenlik güçlerinin elinden kaçmayı başarır ve Türkiye’ye göç eder.


Kısacası Rumeli Türklerinin gönlüne yerleşmiştir efsanesiyle Debreli Hasana.


Drama köprüsü Hasan dardır geçilmez

Soğuktur suları Hasan bir tas içilmez

At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin

Drama mahpusunda Hasan Kara kedi dinlesin


Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın

Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın

At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin

Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin


Drama köprüsü Hasan dardır daracık

Çok istemem Yanko Corbaci bin beş yüz liracık

At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin

Drama mahpusunda Hasan Kara kedi dinlesin


Drama köprüsünü Hasan gece mi geçtin

Ecel şerbetini Hasan ölmeden mi içtin

At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin

Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin.


Kaynak:

Öyküsüyle Türküsüyle

Batı Trakya Türküleri


Eşkıya Debreli Hasan?


Asil bir insan olarak Makedonya Vilayeti’nin Kayılar Kazası’nın Debre Köyü’nde doğmuştur. Eşkıya olması da, bir halk adamı olan Debre’li Hasan’ın dağa çıkması şöyledir: Askerdeyken kendisine hakaret edenYüzbaşısını vurup, dağlara kaçarak Drama civarında eşkıyalık yapmaya başlamış, bu sırada halkın sevgisini de kazanmıştır. Hasan’ın ölümü üzerine onu öven “Drama Köprüsü” türküsü yakılmış; günümüze kadar bazı sözleri değişikliğe uğrasa da, hep söylenegelmiştir.


Gayrimüslimleri soyar, fakir Türklere dağıtır, bekârları da evlendirirmiş. Bacısı, Erdemuş’taki İbrahim Beylere gelin gitmiş; zaman zaman jandarmadan kaçak olarak Drama’dan Kayılara, akrabalarına, bacısı Esma’ya ziyarete gelir, oralarda saklanırmış Yaptıklarına çok pişman olmuştur, ama çare yoktur. Artık geri dönülmez yola girmiş, her yerde aranmaktadır…


Yakın köylerden bir kızla nişanlanmış, eşkıya olunca; “Bu kızcağıza benim yüzümden kötülük ederler” düşüncesiyle nişanı bozmuş, kızı da, başka bir kısmetiyle evlenmeye zorlamıştır. Kalbi kırık kızın düğününde gizlice köye gelip, geline 7 tane “beşibiryerde” ve bilezikler takmış, böylece kızın gönlünü almıştır.


Debreli Hasan’ın kesin doğum ve ölüm tarihleri, nasıl öldüğü, mezarının nerede olduğu çok tarihçi ve müzisyen tarafından araştırılmasına rağmen, sağlıklı ve belgeli bilgilere bir türlü ulaşılamamıştır.


Bunda, biz Türklerin kabahati büyüktür! Çünkü bizde “Arşiv Tutma, Belge Saklama” kültürü bir türlü gelişemedi. Böyle namlı ve özel insanların Rumeli’deki yaşayanları da, güzel Anadolu’muzda yaşayanları da; kendileriyle birlikte ölüp, unutulup gitmiş, geride belgeler bırakılmadığı için çok yazık olmuştur! Bir Rum müzisyenin kayıtları olmasa, bu güzel türkünün sözleri de bugünlere gelmeyecekti belki, kim bilir?


Orta Asya’dan çıkan ve dünyaya yayılan atalarımızın zapt ettiği yaşadığı toprakları, çektikleri sıkıntıları anlatan bu türküleri ne unutalım, ne de unutturalım! Dünyada varoluş sebebimiz işte bunlardır, kıymetlerini bilelim…


Alıntı.

Menderes neden idam edildi…❓


 

📍BİRDE BUNLARI OKUYUN
Menderes neden idam edildi…❓
📌Adnan Menderes İmralı Adası’nda 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra öğlen 13:21’de idam edildi.
Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?
1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,
2- 6-7 Eylül Olayları’na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek,( Azınlıkları tasfiye hareketi)
3- Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
6- Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
7- Kırşehir’i (DP’ye oy vermediği için) haksız olarak ilçe yapmak,
8- Yargı bağımsızlığının ihlal etmek,
9- Tahkikat Komisyonu’nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatmak,
10- CHP’nin mallarına “haksız” yere el koydurmak, gibi nedenler.
11- Başbakanlık istirahat odasında fuhuş (ZİNA) yapıp, Ayhan Aydan’a çocuk doğurtup, o çocuğu yok etmek..
+Evli kadınlarla olan Çapkınlıkları ve dedikoduları ayyuka çıkmıştır.
———
Peki bunlar idam cezası için yeterli mi? Bence hiçbir suçun cezası idam olamaz, idama tamamen karşıyım.
Fakat Menderes de idama karşı mıydı?
Elbette değil, 1951-1960 yılları arasında Menderes 43 kişinin idam kararına imza attı ve hepsi idam edildi.
İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955’te casusluk suçundan idam edilen Hayati Karaşahin’di. İnfazı, Ankara/ Samanpazarı’nda halka açık olarak yapıldı. Suçu neydi? Rusya için casusluk yapmak.
Menderes’in başka suçları yok muydu? Aslında Menderes’in suçları mahkemelerde gündeme gelmeyenlerdi.
ABD’nin tepkisinden çekinen Gürsel hükümeti aşağıdakileri hiç gündeme getirmedi.
1- 1951 yılında Menderes hükümeti Kore Savaşı’na (Yurt dışına asker göndermek ve/veya herhangi bir ülkeye savaş açmak onun görevi olmasına karşın, TBMM’den izin almadan) Amerika için asker gönderdi.Amerikan çıkarları için bine yakın vatan evladı Kore’de yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı.
2- 1952’de (ABD ve)NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurdu.
3- 1954 yılında Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi.
4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapattı.
5- Cezayir kurtuluş savaşı sırasında Fransa’yı destekledi
6- 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm ettirdi.
7- “Tahkikat Komisyonu”nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasakladı.
8- TBMM’yi kuran heyetin içindeki Ulusal Kahraman İsmet İnönü’ye 12 oturum meclisten men cezası verildi.
9- Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı.
10- Hukuk’un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker,Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melahat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu ‘görülen lüzum üzerine emekliye sevk edildiler.
Aslında Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950’de, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re’sen emekliye sevk etmişti.
1950-1960 DP hükümetinin kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım.
Nazım Hikmet’tin bir şiiri ile yazımı tamamlıyorum. O şiirde belki Menderes’in niçin idam edildiğini de bulabilirsiniz…
D İ Y E T
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
Bakarsınız kürsüden Meclis’e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower’in,
ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yok’um.
Beni, Üniversiteli yedek subayı, Kore’de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum,
alacağım da…
25 Haziran 1959

Bazılarının bilinmesini istemediği gerçekler:



1- Atatürk'ü Koruma Kanunu olarak bilinen 5816 sayılı kanun, 31 temmuz 1951 de Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes tarafından çıkartıldı.
2- Başörtüsünü yasaklayan Demirel idi.
3- En çok toprak kaybeden II. Abdülhamit idi.Osmanlı onun zamanında 1.592.806 km.kare toprağını kaybetti.
4- 12 Adalar 1912 yılında OSMANLI HÜKÜMETİ tarafından OUCHY (UŞİ ) antlaşması ile bırakıldı.Bazıları fesli, sümüklü bir tarihçi bozuntusunun söylediği " 12 adalar Lozan anlasmasıyla İnönü tarafından Ýunana hediye edildi" sözüne itibar etselerde gerçekler asla değişmez, tarih yalanı asla affetmez.
5- KIBRIS, 1878 yılında tek bir kurşun atılmadan II. ABDÜLHAMİT tarafından 92.799 sterline İngilizlere satıldı.12 temmuz 1878 de Lefkoşa'da ilk Ingiliz bayrağı göndere çekildi.
6- Ruslar, 1. Dünya savaşından önce ARDAHAN, VAN, ERZURUM' a kadar inmişlerdi.
7- Vahdettin, tahtında kalmasına karşılık olarak 10 Ağustos 1920 de itilaf devletleriyle SEVR anlaşmasını kabul etmişti. Mustafa Kemal ve arkadasları tarafından kurulan Ankara hükümetinin kabul etmediği bu anlaşma yürürlüğe girmeden kurtuluş savaşının kazanılması sonucu Ĺozan anlaşması imzalanmıştır.Lozan Türkiye Cumhuriyetinin tapusudur. 143 maddeden meydana gelen anlaşmanın gizli hiçbir maddesi yoktur. Gizli maddelere inandırılan bir kısım vatandaş topluluğunun da artık daha gerçekci olması gerekir. Cehalet en büyük düşmandır.Bu düşmanı okuyup araştırarak yok edebiliriz.
8- TÜRKLER (Rumeli, Kafkasya, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri) ve ASYALI (Hint, Malay)
müslümanlardan başka bir müslüman toplum Osmanlı hilafetini kabul etmiyordu.
9- Saidi Nursi, Şeyh Said İngilizler tarafından kurulan ve doğudaki vatandaşları kullanmak için yaratılmış olan 'Kürt Teali Cemiyeti'ne mensuplardı.Emperyalist devletler Osmanlı'yı olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için de en kolay istismar edilebilen din olgusunu kullanmayı tercih etmişlerdir. Günümüzde Feto bunun en güzel örneklerinden biridir.
10- Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'ü kâfir ilan eden, fetva ile öldürülmesini isteyen Kuvayi Milliye ve onlara destek verenleri de kâfir ilan eden İSKİLİPLİ ATIF HOCA, 'İNGİLİZ MUHİPLER CEMİYETİ'ne mensuptu.

26 Mayıs 2025 Pazartesi

TÜRK MİLLETİNE İHANETİN ADI YENİ OSMANLI TUZAĞI

 DÜN KENDİ PADİŞŞAHINA TECAVÜZ EDEN OSMANLI OĞLANLARI BUGÜN CUMHURİYETE TECAVÜZ EDİYORLAR !

GENÇ OSMANIN BAŞINA GELENLER

NİYE " GENÇ OSMAN'IN TORUNUYUM. " DİYEMİYORSUN ?

ÇÜNKÜ; ONU BİR AY GECELİ GÜNDÜZLÜ TECAVÜZ ETTİKTEN SONRA BOĞANLAR SENİN DEDELERİN'Dİ !...

" BEN TÜRKÜM " DİYEMEZSİN.

ÇÜNKÜ SEN TÜRK DEĞİLSİN!

.

SEN NE DERSİN ?

ANCAK VE ANCAK " BEN OSMANLI TORUNUYUM " DERSİN...

İYİ DE, OSMANLININ İÇİNDE KAVMİ SADIKA DEDİKLERİ, ERMENİLER DE " BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DİYOR,

SENİN GİBİ KAVMİ NECİP DEDİKLERİ ARAPLAR DA;

" BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...

GENÇ OSMAN'I; BOĞAN, TECAVÜZ EDEN YENİÇERİLERİN TORUNLARI DA, "BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DİYOR, SENİN GİBİ...

.

SIRP, HIRVAT, RUM, RUS, VEZİRLERİN, PAŞALARIN SADRAZAMLARIN ÇOCUKLARI, TORUNLARI DA " BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...

ANADOLU'DA 100 000 TÜRKMEN'İN BAŞINI KESTİREREK KUYULARA DOLDURAN HIRVAT SADRAZAM, KUYUCU MURAT'IN ÇOCUKLARI DA " BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...

.

AMAÇ

BUNLARDAN HİÇ BİRİSİ " BEN TÜRKÜM. " DİYEMİYOR SENİN GİBİ...

ÇÜNKÜ BUNLARIN HİÇBİRİSİ DE TÜRK DEĞİLDİ TIPKI SENİN GİBİ...

SEN; " BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DERKEN ;

KENDİ OĞLU MUSTAFAYI VE TORUNLARINI GÖZÜNÜ KIRPMADAN ÖLDÜREN,

ANADOLU'DA HAKKINI ARAYAN TÜRKMENLERİ, HIRVAT SADRAZAMI KUYUCU MURAT MARİFETİYLE KAFALARINI KESTİREREK KUYULARA DOLDURTAN,

ZAMANINDA TÜRKÇE, RUMCA VE HIRVATÇA-NIN ORTAK DİL OLARAK KULLANILDIĞI DEVLETTE GÖREV ALMAK VE YÜKSELMENİN TEK ŞARTININ TÜRK OLMAMAK OLDUĞU DÖNEMİN PADİŞAHI

" KANUNİ’NİN TORUNUYUZ." DER, ADINI DA HER YERLERE VERİRSİNİZ....

.

YA DA;

MISIRA SEFERE GİDERKEN ANADOLU'DA 40 000 TÜRKMEN'İ KILIÇTAN GEÇİREN, HALİFELİĞİ ALDIKTAN SONRA, ARAP EŞARİ DİN ADAMLARINI YURDUMUZA GETİREREK,

AKLA DAYALI MATURİDİ İNANCIMIZI ORTADAN KALDIRAN,

DOĞUDA BABA KURTHAN GİBİ TÜRK AŞİRETLERİNİN ADINI, BABA KÜRDİ DİYE DEGİŞTİREREK,

VE İLK DEFA O BÖLGEMİZE KÜRDİSTAN DİYEN;

ALEVİ _ SÜNNİ,

TÜRK _ KÜRT BÖLÜNMESİNİ YAPIP, O GÜN BUGÜNDÜR KARDEŞ KANI DÖKÜLMESİNİN BAŞ SORUMLULARINDAN OLAN " YAVUZ SULTAN SELİM’İN TORUNUYUZ. " DERSİNİZ; İSMİNİ DE HER YERE KUTSAL BİR ŞEYMİŞ GİBİ VERİRSİNİZ...

ÇÜNKÜ;

AYNI ÇİZGİDESİNİZ, ONLARIN İZİNDESİNİZ...

.

ONLAR TÜRK MİLLETİNE NE YAPTILARSA, NASIL BAKTILAR'SA; SİZ DE AYNISINI YAPMAK İÇİN YANIP TUTUŞUYORSUNUZ...

AMA!

SULTAN II OSMAN'I; YANİ “GENÇ OSMAN”I HİÇ TANIMAZSINIZ...

ONUN TORUNU DA DEĞİLSİNİZ, ONUN ADINI DA ÖYLE HAR YERE VERMEZSİNİZ;

ÇÜNKÜ ; O TÜRKÇÜ İDİ.

ÇÜNKÜ O AVRUPALILARIN 168 YIL SONRA FRANSIZ İHTİLALİ İLE GÖREBİLDİKLERİ MİLLET GERÇEĞİNİ,

O, 1621 YILINDA DÜNYA GÜNDEMİNE SOKMAYA ÇALIŞIYORDU.

O SANKİ “TÜRK AYDINLANMASINI SAĞLAMAK İSTİYORDU.

EĞER BAŞARSAYDI, OSMANLI DEVLETİ; ÇAĞIN İLERİSİNDE BİR ZİHNİYETİN TEMSİLCİSİ OLABİLİRDİ...

PEKİ NE YAPMAK İSTİYORDU GENÇ OSMAN ?

-ÖNCELİKLE;

SOYSUZ YENİÇERİLERİ YOK EDİP, YERİNE ANADOLU TÜRK'ÜNÜ DOLDURMAK,

-DÖNME VE DEVŞİRMELERİN KÖKÜNÜ KURUTMAK,

-FİTNE KAYNAĞI YABANCI KADINLARLA DOLU HAREM’İ ORTADAN KALDIRIP, SARAYA TÜRK-TEN BAŞKA KADIN SOKMAMAK,

DEVLET MERKEZİNİ TÜRKLÜĞÜN BAĞRINA, ANADOLU'YA TAŞIMAK,

DİN ADAMLARINI DEVLET İŞLERİNE KARIŞTIRMAMAK,

SARAY GELENEKLERİNİ, KIYAFETLERİNİ, ESKİYEN KANUNLARI DEĞİŞTİRMEK...

.

YALNIZ; GENÇ OSMAN-IN BU DÜŞÜNCELERİ, SOYSUZ YENİÇERİLER TARAFINDAN ÖĞRENİLMİŞTİ.

BUNUN ÜZERİNE O SOYSUZLAR;

HEM PADİŞAHI, HEM HALİFELERİ OLAN GENÇ OSMAN'I YAKALAYIP ORTA CAMİ AVLUSUNA GETİRDİLER.

SONRA DA ÇIRIL ÇIPLAK SOYUP BİR AT ARABASINA BİNDİREREK, YEDİKULE ZİNDANLARINA GÖTÜRDÜLER.

ZİNDANDA GERÇEKTEN ÇOK ÇİRKİN HAREKETLERDE BULUNARAK TECAVÜZ ETTİLER,

DAHA SONRA BOĞAZINA İP TAKIP BOĞARAK ÖLDÜRDÜLER!!

GENÇ OSMAN'IN 1621’DE YAPMAK İSTEYİPTE YAPAMADIKLARININ TAMAMINI, BÜYÜK ATATÜRK 300 YIL SONRA GERÇEKLEŞTİRDİ

ATATÜRK BU YAPTIKLARI İLE GENÇ OSMAN’INDA İNTİKAMINI ALMIŞ OLUYORDU...!!

.

ŞİMDİ. O GÜN GENÇ OSMAN'A KİMLER ŞEREFSİZCE SALDIRARAK, O ŞEREFSİZLİKLERİ YAPARAK CANINI ALMIŞLARSA,

BU GÜN DE; BÜYÜK ATATÜRK'E ŞEREFSİZCE SALDIRANLAR, O ŞEREFSİZLERİN ŞEREFSİZ KÖKSÜZ TORUNLARIDIR !!

EYY!

" OSMANLI TORUNUYUZ. " DİYENLER

TÜRK VE CUMHURİYETİNE YAPMIŞ OLDUĞUNUZ İHANETİNİZ İLE NE KADAR ÖVÜNSENİZ YERİDİR.

ESEN KALIN...


#NedimÇakmak

25 Mayıs 2025 Pazar

“Cumhurbaşkanı iyi, çevresi kötü” klişesi, sorumluluğu perdeleyen tehlikeli bir efsanedir.

 



• “Cumhurbaşkanı iyi, çevresi kötü” klişesi, sorumluluğu perdeleyen tehlikeli bir efsanedir.Çünkü lider, çevresini bizzat seçer ve şekillendirir; bu kadrolar da onun yönetim anlayışının aynasıdır.
• Saray’a doğrudan eleştiri getiremeyen bir muhalefet, iktidarın sınırlarını fiilen kabul etmiş olur.Bu sessizlik, korkunun veya ittifakların göstergesidir.
• Devletin stratejik kurumları, halkta karşılığı olmayan kliklerce paylaşılmıştır.Bahçeli de memnun, Perinçek de... Bu düzen tesadüf değil, bilinçli bir ortaklık ürünüdür.
• Medya, geçmişin günahlarıyla oyalanırken mevcut yapıyı temize çeker gibi davranıyor.Bu ikiyüzlülük, güçlü hafızaya sahip kesimlerde inandırıcılığını çoktan yitirmiştir.
• İmamoğlu’nun denklem dışına itilmesi, basit bir siyasi hamle değil, stratejik bir tasfiyedir.Onayı Saray’dan geçmeden böyle bir adım atılamaz.
• Bu tasfiyenin arkasında Erdoğan’ı aşan daha derin klikler olabilir.Post-Ergenekon akıl ya da AKP içindeki “Erdoğan sonrası”nı planlayan çevreler gibi.
• Amaç İmamoğlu’nu parlatmak da olabilir, yerine yönetilebilir birini monte etmek de.Her iki senaryo da muhalefetin ve kamuoyunun dikkatle analiz etmesi gereken olasılıklardır.
• Türkiye’de hiçbir siyasi aktör, iktidar hayali kurarken elindeki sopa araçlarını bırakmayı düşünmez.TRT, YÖK, RTÜK, HSK gibi kurumlara dokunmadan değişim vaadi ham bir hayaldir.
• “Terörsüz Türkiye’ye evet” söylemi, iktidarın çizdiği sınırları meşrulaştırmaktır.Bu dil, iktidarın meşruiyet tekelini kabul edip muhalefeti o çerçeveye hapseder.
• Erdoğan’sız bir Türkiye, sadece bir kişiden kurtulmak değil; o kişinin temsil ettiği tüm yapıyı reddetmektir.Gerçek değişim, bu yüzleşmeye cesaret edenlerin elinden çıkacaktır.

Birileri halen Türkiye Yüzyılı Masalı Uydursun

 


📍 Sağlık Bakanlığı Ordu’da temizlik görevlisi almak için ilana çıkıyor.
📍 Sadece 67 personel alınacak.
👉Başvuru sayısı 27 bin, 10 bini de üniversite mezunu.
🆘Artan girdi maliyetleri, kokarca zararlısı ve don felaketi nedeniyle Ordu’da fındık üreticisi kan ağlıyor, geçici işçiler artık işsiz!
🆘Tekstil sektörü ise can çekişiyor, pek çok işletme kapandı ve yoğun bir #işsizlik ortaya çıktı.
👉Sebep; tefeci parasını çekebilmek için uygulanan düşük kur yüksek faiz politikası.
💡Türkiye Yüzyılı masalları uyduranlara duyurulur; sistem #çöktü ve sokakta derin bir kriz var, vatandaş feryat ediyor!

24 Mayıs 2025 Cumartesi

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

 TARİH DOĞRU OKUNURSA MİLLET İNANCI PEKİŞİR, YÜCELİR. 


Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.

Osmanlı imparatorluğu;

- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....

- 1579 dan 1699 kadar,

1 Asır DURAKLAMIŞ.

- 1699 dan 1919 kadar.

GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.

Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;

- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu

- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…

Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...

Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…

O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...

Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)

Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...

İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.

Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...

İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.

Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.

Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.

Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...

1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.

Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,

1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)

Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…

Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…

Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.

Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…

Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)

Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.

Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…

Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…

Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…

Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.

Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…

Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:

1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?

Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.

Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?

Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?

Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…

Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.


Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:

*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*

İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, 

Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...


Ne Mutlu Türküm diyene.

TÜRKİYE ERDOĞANIN ELLERİNDE PARÇALANACAK


 Maliki'den sert sözler:

Türkiye Erdoğan'ın ellerinde parçalanacak!


Irak Başbakanı Nuri El Maliki Tayyip Erdoğan'ı sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan'ın Irak ve Suriye'yi dönüştürmeye çalıştığını belirten Maliki, Erdoğan'ın Türkiye'yi de parçalayacağını ve bölgenin güvenliği açısından zararlı bir hale geleceğini söyledi.


Erdoğan çok fazla konuşuyor ve her seferinde devletlerarası diplomatik ilişki adabına aykırı sözler sarf ediyor. Sunduğu projelerin arkasında ise hem Türkiye için hem de bölge için sorun oluşturacak birçok mesele var. Bu nedenle eminim ki, Türkiye Erdoğan'ın elinde parçalanacak ve bölgenin güvenliği için zararlı bir hale dönüşecek.


Sumayre Haber kanalına konuşan Maliki, Erdoğan'ın Irak ve Suriye'yi dönüştürmeye çalıştığını, ancak Türkiye'nin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu kaydetti.


Türkiye’nin yakında parçalanacağını düşünüyorum. Çünkü ülkede Aleviler, Kürtler, Şiiler, Laik Türkler ve onların muhalifleri var. Şu an Türkiye’deki sorunlar günlük hale gelmeye başladı. Erdoğan’ın kafasında ise bölgedeki sorunları yaymak için farklı düşünceler var, Suriye ve Irak'ı dönüştürmek istiyor. Ancak Erdoğan önce ülkesini Suriye krizinden çıkarsın, sonra Irak’la ilgili ne yapacağını düşünsün.


AKP Hükümeti'nin Barzani Devleti'ne verdiği desteğin endişe verici olduğunu söyleyen Maliki, Türkmenlere de Kerkük konusunda ısrarcı olmamaları konusunda baskı yaptığını belirtti.


Bölgedeki ülkelerin çoğu Erdoğan'ın duyarsızlıkları yüzünden endişe duyuyor. Ortada problem oluşturacak bir anlaşma var. Çünkü Türk siyaseti Kürdistan bölgesini tehlikeye attı. Türkiye’nin bölgeye girişi diğer ülkelerin de girişine zemin hazırlayacak ama biz buna sessiz kalmayacağız. Türk hükümeti Iraklı Türkmenlerden Kerkük konusunda ısrarcı olmamalarını istedi. Bu bazı şeylerin varlığını gösteriyor. Takip ediyoruz ve asla sessiz kalmayacağız.

21 Mayıs 2025 Çarşamba

AKP'DE ÇADIR KARIŞTI


 AKP’de çadır karıştı.

Kumarhane ve sanal bahis patronu Halil Falyalı ile AKP’li siyasetçi ve bürokratlar arasında rüşvet ağının ayrıntılarını yazan Bugün Kıbrıs gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın, gazeteci Serdar Akinan’ın YouTube kanalında önemli açıklamalarda bulundu.


 Ayşemden Akın’ın Falyalı’nın eski finans müdürü Cemil Önal’dan aktardığına göre Halil Falyalı, yaşadığı dönemde kazancının yüzde 45’ini AKP’ye rüşvet olarak veriyordu. 

Ancak ölümünden sonra eşi Özge Falyalı döneminde bu rüşvet oranı yüzde 75’e çıkarıldı. 

Rüşvet ağı ise Erdoğan’ın payını alamadığı için patlıyor!


Rüşvet ağı Ömer Çelik’e kadar uzanıyor!

Ayşemden Akın, şunları dedi;

Halil Falyalı’nın finans işlerinden sorumlu Cemil Önal’ın iddiasına göre Falyalı öldükten sonra hiçbir şey değişmedi. 

Sadece alttan bir kaç eleman değişti. 

Onların yerine aileye yakın elemanlar getirildi. 

Sistem aynen devam ediyor. Hatta diyor ki; 


Halil Falyalı yaşarken AKP’ye elini ayağını o kadar kaptırmıştı ki kazancının yüzde 40-45’ini rüşvet olarak veriyordu. 

Falyalı öldükten sonra (eşi) Özge (Falyalı) kazancının yüzde 75’ini AKP’ye veriyor diyor. 

Yani şu anda kazancın yüzde 25’i Falyalı ailesinde kalıyor, yüzde 75’i rüşvet olarak AKP’ye gidiyor…


Savcılara, polislere, bakanlara, oğullara, kurulan paravan şirketlere… 

Bu parayı Falyalı ailesinden Türkiye’nin haraç olarak aldığını söylüyor Ankara’daki idare… Üçüncü bölüme hazırlanıyoruz o bölümde de Ömer Çelik’e kadar uzanan, onun ailesine, yakınlarına kadar uzanan çok detaylı ve ses kaydı olan bilgiler veriyor Cemal Önal…


‘’20 Milyon dolar Süleyman Soylu’ya, 50 milyon dolar Fuat Oktay’a verdik. 

Bunları tek seferde vermedik, peyderpey verdik. 

Dövizciler aracılığıyla yaptık bunları’ diyor. 

Bavulla ödeme yaptıkları da oluyormuş. 

Kendi eliyle verdiği birbuçuk - iki milyon  dolarlık rüşvetleri de anlatıyor. 

Türkiye’deki savcılara da, buradaki siyasilere de… 

Daha onları yazmadık yazacağız… 

Falyalı, buradaki siyaseti dizayn eden adamdı. 

Ersin Tatar’ı vs, Daha o kısma gelmedik… 

Onları da yazacağız.


Erdoğan: Benden habersiz nasıl çalarsınız…!


Erdoğan’la ilgili söylediği şey şu; “Erdoğan payını alamadığı için bunlar oldu. 

Erdoğan’ın haberi olmadan bu şahıslar bu kadar rüşvet aldığı için Reis kızdı” diyor. 

Yoksa Erdoğan niye kızsın. “Aldığınız rüşveti bana getireceksiniz!” diyor.

Talimat vermiş. 

Erdoğan, bunların kendisinden para kaçırdığını anlayınca o yüzden bu işi bozdu diyor. Babasını ve oğlunu o yüzden görevden aldı diyor. 

Ondan gizli bir rüşvet işi çevirmeye başlamışlar. 

Erdoğan bunu öğrendi ve ‘Bu paralar ne’ diyor. 

Kasetler, paralar neyin nesi diyor! 

Asıl kavga o diyor; benden habersiz nasıl çalarsınız!

15 Mayıs 2025 Perşembe

UĞUR MUMCU'NUN Ö**MÜNE SEBEP OLAN YAZISI...


Mumcu’nun 9 Ekim 1992 tarihli köşesinden şu satırları okuyalım:
“BUGÜN PKK ÖRGÜTÜ ARASINDA KİM BİLİR KAÇ AJAN VAR. YALNIZCA MİT AJANLARI MI? ORTADOĞU AJAN KAYNIYOR. KÜRT ÖRGÜTLERİ ARASINA SIZMIŞ KİMBİLİR KAÇ CIA AJANI GÖREV YAPIYOR.”
Yazı, 15 Ekim 1992′de devam ediyor: “ABDULLAH ÖCALAN KİMDİR? PKK NASIL KURULMUŞTUR? BUNU ARAŞTIRIYORUZ. BU ARAŞTIRMALARIN BAŞLANGIÇ NOKTASI ÖCALAN’IN KİMLİĞİDİR.”
“BOMBA GİBİ PATLAYACAK” dediği bulgusu neydi peki? Öcalan’ın SBF’de Maliye Bakanlığı bursuyla okuduğunu ortaya çıkarmıştı.
BİR BAŞKA BULGUSU DA ŞUYDU: Apo, 1972 yılında bildiri dağıtmaktan tutuklanmış, aleyhteki tanıklara rağmen salıverilmişti.
“APO’NUN KONTRGERİLLACILARLA İŞBİRLİĞİ YAPTIĞINI, PKK İÇİNDEKİ MİT AJANI BİR PİLOTU KOLLADIĞINI VE KAYINBİRADENİNİN MİT AJANI OLDUĞUNU” öne sürüyordu.
Ve nihayet “DİLİNİN ALTINDAKİ”ni 8 Ocak 1993 günkü yazısında açıkladı:
“BİRİLERİ TÜRK HALKINI KÜRT HALKINA, KÜRT HALKINI DA TÜRK HALKINA DÜŞMAN EDİCİ BİR KANLI TUZAK KURUYOR.
YAKINDA YAYINLANACAK BİR YAYINIMDA KÜRT MİLLİYETÇİLERİ İLE İSTİHBARAT AJANLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLERE IŞIK TUTACAK İLGİNÇ BELGELER AÇIKLAYACAĞIM.”
Bu yazıdan 16 gün sonra öld**üldü!
Uğur Mumcu, suikastten iki hafta önce önemli bir yazı yazmıştı. Yazıda Barzani ailesi ile MOSSAD ilişkisi anlatılıyordu. Eğer Mumcu öldürülmeseydi bu konudaki araştırmasını derinleştirerek yayınlayacaktı.
İŞTE UĞUR MUMCU’NUN 7 OCAK 1993 TARİHİNDE CUMHURİYET’TE YAYINLANAN “MOSSAD VE BARZANİ” BAŞLIKLI YAZISI:
Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.
MOSSAD, İsrail ‘in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile
Barzani ‘nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD’ ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan “ISRAEL ‘S SECRET WARS-A HİSTORY OF ISRAEL’S INTELLİGENCE SERVİCES” adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz THE GUARDİAN gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü’nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.
Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.
Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı ‘ndan sonra, MOSSAD ‘ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sayfa.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrail’li subayların Kürtler aracılığıyla Irak ‘tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.
1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması ‘ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “KÜRDİSTAN DEMOKRATİK PARTİSİ”ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.
Barzani ‘nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dış işleri eski bakanı HENRY KİSSİNGER eliyle yürütülüyor.
MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail ‘in Tahran ‘daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.
NİMRODİ‘NİN ÜSTLENDİĞİ GÖREV İLGİNÇ: Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani ‘nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sayfa. 328-329) Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler ‘e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sayfa.328)
70‘Lİ YILLARDAKİ BU İLİŞKİLER BUGÜN SÜRÜYOR MU?
Kitaba göre sürüyor.“Körfez Savaşı sırasında Irak‘ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail ‘e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek…Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek…
İlgi belli…
İlişki de belli…
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD ‘ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?
✍️: Uğur MUMCU
📰: Cumhuriyet, 7 Ocak 1993

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Kibir ve Yalancılık


 Oldukça kilolu bir kadın otobüse bindi. Bir yolcu alaycı bir şekilde bağırdı:

“Bu otobüsün fillere ayrıldığını bilmiyordum!”

Kadın ise sakince cevap verdi:

“Hayır efendim, bu otobüs Nuh’un Gemisi gibi: hem filler hem eşekler binebiliyor!”


Ünlü yazar Bernard Shaw’a kibirli bir yazar şöyle dedi:

“Ben senden üstünüm çünkü onur için yazıyorum, sen ise para için.”

Bernard Shaw anında cevap verdi:

“Doğru söylüyorsunuz, herkes eksik olanın peşindedir.”


Kör şair Beşşar bin Burd’a kaba bir adam şöyle dedi:

“Tanrı, bir insandan görme yetisini almışsa mutlaka başka bir şeyle telafi eder. Peki sizi neyle telafi etti?”

Beşşar cevap verdi:

“Beni sizin gibi insanları görmekten kurtararak!”


Kör bir adam bir kadınla evlenir. Kadın der ki:

“Güzelliğimi ve beyaz tenimi görebilseydin hayran kalırdın!”

Adam cevap verir:

“Eğer gerçekten anlattığın kadar güzel olsaydın, görenler seni bana bırakmazdı!”


Biri el-Mütenebbî’yi küçümsemek ister ve der ki:

“Seni uzaktan kadın sandım!”

El-Mütenebbî cevaplar:

“Ben de seni uzaktan adam sandım!”


Çok çirkin bir kadın bir adama şöyle der:

“Ben senin karın olsaydım, kahvene zehir koyardım!”

Adam cevap verir:

“Ben de senin kocan olsaydım, hiç düşünmeden içerdim!”


Winston Churchill bir gün Bernard Shaw’a şöyle der:

“Seni görünce İngiltere’de kıtlık var sanıyor insan!”

Bernard Shaw cevap verir:

“Seni görünce de nedenini anlıyor!”


Bir adam Nasreddin Hoca’ya şöyle der:

“Seni sadece eşeğin sayesinde tanıdım!”

Nasreddin Hoca cevap verir:

“Eşekler birbirini tanır!”


Bir adam bir kadına der ki:

“Ne kadar güzelsin!”

Kadın cevap verir:

“Keşke sen de yakışıklı olsaydın, ben de aynısını söylerdim!”

Adam cevap verir:

“Sorun değil, sen de benim gibi yalan söyle!”💚