Can sıkıntısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Can sıkıntısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2025 Cuma

YENİ DÜNYANIN ÖNEMLİ SORUNU: CAN SIKINTISI

 




Can sıkıntısı yeni dünyanın önemli problemlerinden biri belki de birincisidir. İnsanlığın Covid-19 dolayısıyla özgürlüklerinden alıkonularak yaşadığı bu hayat şartları için Dünya Sağlık örgütü ''ikinci dünya savaşından daha travmatik bir durum'' tespiti yaptı. Bu travmanın en önemli nedeni canı sıkılan insan psikolojisidir. Yapılan bir ankette insanlara pandemi boyunca hayatlarını en çok zora sokan şeyin ne olduğu sorulduğunda birinci sırada özgürlük, ikinci sırada can sıkıntısı olduğunu söylediler. Can sıkıntısını asla küçümsemeyin, uzun süreli olduğunda depresyona sebeb olabilecek sonuçlar verir.

   İnsanların eskiden telefonsuz, televizyonsuz,internetsiz. hatta elektriksiz nasıl vakit geçirdiklerini düşündüğümde çoğu zaman akla yatkın cevaplar bulamam. İlk akla gelen, yaşam mücadelelerini insanların sıkılmaları için zaman bırakmadığı düşüncesi olsada bana pek kabul edilebilir görünmez. Tam tersine eskiden insanların şimdiye göre çok daha fazla boş vakitleri vardı. En azından akşam karanlığında yapılabilecek çok fazla şey olmasa gerekti.

Peki ya hapishanede yaşam için gerekli olan ihtiyaçlar dışında her şeyden mahrum insanlar yıllarca can sıkıntısından nasıl patlamıyorlar? Bahçede volta atanlar aklıma gelir. Bunun dışında akşama kadar hiçbir şey yapmadan gün nasıl geçer? Yatağa mahkum hastaların durumu da pek farklı değil. Görüp de yapamamak belki de insanı daha fazla sıkar. Üstelik başkalarına verilen yük düşünüldüğünde ızdırap iki kat artar.

Asıl üzerinde durmak istediğim şey, ''Can sıkıntısının modernite ile olan ilişkisi nedir?'' Önce ''Canı sıkılmak'' derken ne anlıyoruz, önce bunu açıklığa kavuşturmam gerek. Çünkü Türkçede bu terimi kullanarak başka anlamlar yüklediğimiz durumlar var. Örneğin, ''Şu adam canımı çok sıkıyor,'' cümlesindeki ruh haliyle ''Canım sıkılıyor,'' cümlesindeki ruh hali çok farklıdır. İlk cümle birine kızgınlık ifade eder. Diğeri ise içine düştüğümüz boşluğu ifade eder. Peki, ''Canım çok sıkkın,'' derken ruh durumumuz nasıldır? Daha çok üzüntülü olduğumuz durumlarda kullandığımız ''Canım sıkkın,'' lafını bildiğimiz can sıkıntısından ayıran önemli farklar vardır. Benim ele almak istediğim birşey yapmamak ya da içinden gelmemek hali olan ''canı sıkılmak'' olacak. Canın sıkılma durumunu açıklamaya çalışan birçok düşünür olmuş. Bunlardan en akla yatkın olanı, yapabileceksen hiçbir şey yapmak istememe halidir.

     Can sıkıntısı durumu temelde yapacak birşey olmamasından çok yapılabilecek hiçbir şeyi  değerli bulmamaktan ileri gelir. Yani çoğu durumda can sıkıntısını insan kendi kendine yaratır. Çağımız insanı ve modern toplum düzeni insanın hayatını sorgulamasından kaçınmak için yeni heyecanlar yeni amaçlar edindirdi ve günümüz insanına adeta dayattığı tüketim toplumu bu heyecanlardan biridir. Yeni dünya düzeni insanları boynuna yem bağlanan at gibi koşturmak için teknolojiyi kullanır. Yeni model ıphone heyecanla beklenir.




Yılın yeni kıyafet modası ya da yeni araba modelleri takip edilir. Yaratılan bütün bu koşuşturma olmasa hayatın anlamı sorgulanır hale geleceğinden insanlar bugünkü çağımız dünyasında hayata tutunmakta zorlanır. Hale gelmiştir. Hiçbir işe yaramayan insanın yaşamına insanlık namına insanı değerler adına hiçbir değer atmayan bu tip boş beleş meşguliyetlerin olmaması, boynuna yem takılı yeme yetişmek için koşan atın boynundan yeminin alınması, atın durması demektir.
 
Bu koşturmaca bundan üç yüzyıl önce yoktu Bir yandan metaya ulaşılabilirliğin kolaylaşıp yaygınlaşması, diğer taraftan yeni üretim tarzının tüketimin körüklenmesine duyduğu gereksinim, insanların ihtiyaç listesindeki öncelikler önemli değişimlere neden oldu. Öncesinde, olmayan birşeyin hayali kurulamayacağı için hayaller de sınırlıydı. Ortalama insan için ne şimdinin kariyer hedefi ne de paraya dayalı talepleri vardı. Çünkü ne kariyer diye birşey vardı ne de tüketilecek lüks mallar. Heyecanlar daha çok yaşamaya yönelik bireysel ihtiyaçlara ilgiliydi. Can sıkıntısı daha çok Aristokrat sınıfa mahsus bir şeydi. Hatta canın sıkılması günün insanında bir ruh hastalığı belirtisi kabul edildiğinde pek dillendirilmezdi.

       Aydınlanma sonrası modernite bir yandan insanı kendi amacı doğrultusunda güdülerken diğer yandan insanı yücelterek ona üstün vasıflar yükledi. Daha öncesinde hiç olmayan hedefler edindik bu durum bize üç günlük dünya mantığını unutturdu hayatın bir oyun olduğunu dünyanın gelip geçici olduğunu unutturdu. İnsan tarih boyunca oyun ile hayatı ilişkilendirmiştir. Yarışmalar, ritüeller, müzik, dans hep  oyuna duyulan ihtiyaçtan doğmuştur. Oyun ile hayatın bağını koparırsanız bir taraftan yapmanız gereken bir sürü işiniz varken bile anlam boşluğuna düşer, sıkılırsınız. İşte yeni dünyada yaşanılan tam da budur. Ülkemizde kahvehaneler işi olmayan adamların can sıkıntılarını giderdikleri yerlerdir. Kahvehanede oyun oynamak canı sıkılan insanın panzehiridir.

    Can sıkıntısı  sorununun gelecekte daha da artması beklenir. Zira teknoloji giderek bizi evlere daha çok hapsediyor. Bu durumu rahat yaşamak adına biz hazırlamış olsak da geçmişe göre çok daha fazla ruhsal sorunlarla boğuşur durumdayız. İnsanın rahatına olan düşkünlüğü onu bir taraftan yalnızlaştırırken diğer taraftan da hayatı çekilmez ve sıkıcı hale getiriyor.