

DÜN KENDİ PADİŞŞAHINA TECAVÜZ EDEN OSMANLI OĞLANLARI BUGÜN CUMHURİYETE TECAVÜZ EDİYORLAR !
GENÇ OSMANIN BAŞINA GELENLER
NİYE " GENÇ OSMAN'IN TORUNUYUM. " DİYEMİYORSUN ?
ÇÜNKÜ; ONU BİR AY GECELİ GÜNDÜZLÜ TECAVÜZ ETTİKTEN SONRA BOĞANLAR SENİN DEDELERİN'Dİ !...
" BEN TÜRKÜM " DİYEMEZSİN.
ÇÜNKÜ SEN TÜRK DEĞİLSİN!
.
SEN NE DERSİN ?
ANCAK VE ANCAK " BEN OSMANLI TORUNUYUM " DERSİN...
İYİ DE, OSMANLININ İÇİNDE KAVMİ SADIKA DEDİKLERİ, ERMENİLER DE " BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DİYOR,
SENİN GİBİ KAVMİ NECİP DEDİKLERİ ARAPLAR DA;
" BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...
GENÇ OSMAN'I; BOĞAN, TECAVÜZ EDEN YENİÇERİLERİN TORUNLARI DA, "BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DİYOR, SENİN GİBİ...
.
SIRP, HIRVAT, RUM, RUS, VEZİRLERİN, PAŞALARIN SADRAZAMLARIN ÇOCUKLARI, TORUNLARI DA " BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...
ANADOLU'DA 100 000 TÜRKMEN'İN BAŞINI KESTİREREK KUYULARA DOLDURAN HIRVAT SADRAZAM, KUYUCU MURAT'IN ÇOCUKLARI DA " BEN OSMANLININ TORUNUYUM. " DİYOR, SENİN GİBİ...
.
AMAÇ
BUNLARDAN HİÇ BİRİSİ " BEN TÜRKÜM. " DİYEMİYOR SENİN GİBİ...
ÇÜNKÜ BUNLARIN HİÇBİRİSİ DE TÜRK DEĞİLDİ TIPKI SENİN GİBİ...
SEN; " BEN OSMANLININ TORUNUYUM." DERKEN ;
KENDİ OĞLU MUSTAFAYI VE TORUNLARINI GÖZÜNÜ KIRPMADAN ÖLDÜREN,
ANADOLU'DA HAKKINI ARAYAN TÜRKMENLERİ, HIRVAT SADRAZAMI KUYUCU MURAT MARİFETİYLE KAFALARINI KESTİREREK KUYULARA DOLDURTAN,
ZAMANINDA TÜRKÇE, RUMCA VE HIRVATÇA-NIN ORTAK DİL OLARAK KULLANILDIĞI DEVLETTE GÖREV ALMAK VE YÜKSELMENİN TEK ŞARTININ TÜRK OLMAMAK OLDUĞU DÖNEMİN PADİŞAHI
" KANUNİ’NİN TORUNUYUZ." DER, ADINI DA HER YERLERE VERİRSİNİZ....
.
YA DA;
MISIRA SEFERE GİDERKEN ANADOLU'DA 40 000 TÜRKMEN'İ KILIÇTAN GEÇİREN, HALİFELİĞİ ALDIKTAN SONRA, ARAP EŞARİ DİN ADAMLARINI YURDUMUZA GETİREREK,
AKLA DAYALI MATURİDİ İNANCIMIZI ORTADAN KALDIRAN,
DOĞUDA BABA KURTHAN GİBİ TÜRK AŞİRETLERİNİN ADINI, BABA KÜRDİ DİYE DEGİŞTİREREK,
VE İLK DEFA O BÖLGEMİZE KÜRDİSTAN DİYEN;
ALEVİ _ SÜNNİ,
TÜRK _ KÜRT BÖLÜNMESİNİ YAPIP, O GÜN BUGÜNDÜR KARDEŞ KANI DÖKÜLMESİNİN BAŞ SORUMLULARINDAN OLAN " YAVUZ SULTAN SELİM’İN TORUNUYUZ. " DERSİNİZ; İSMİNİ DE HER YERE KUTSAL BİR ŞEYMİŞ GİBİ VERİRSİNİZ...
ÇÜNKÜ;
AYNI ÇİZGİDESİNİZ, ONLARIN İZİNDESİNİZ...
.
ONLAR TÜRK MİLLETİNE NE YAPTILARSA, NASIL BAKTILAR'SA; SİZ DE AYNISINI YAPMAK İÇİN YANIP TUTUŞUYORSUNUZ...
AMA!
SULTAN II OSMAN'I; YANİ “GENÇ OSMAN”I HİÇ TANIMAZSINIZ...
ONUN TORUNU DA DEĞİLSİNİZ, ONUN ADINI DA ÖYLE HAR YERE VERMEZSİNİZ;
ÇÜNKÜ ; O TÜRKÇÜ İDİ.
ÇÜNKÜ O AVRUPALILARIN 168 YIL SONRA FRANSIZ İHTİLALİ İLE GÖREBİLDİKLERİ MİLLET GERÇEĞİNİ,
O, 1621 YILINDA DÜNYA GÜNDEMİNE SOKMAYA ÇALIŞIYORDU.
O SANKİ “TÜRK AYDINLANMASINI SAĞLAMAK İSTİYORDU.
EĞER BAŞARSAYDI, OSMANLI DEVLETİ; ÇAĞIN İLERİSİNDE BİR ZİHNİYETİN TEMSİLCİSİ OLABİLİRDİ...
PEKİ NE YAPMAK İSTİYORDU GENÇ OSMAN ?
-ÖNCELİKLE;
SOYSUZ YENİÇERİLERİ YOK EDİP, YERİNE ANADOLU TÜRK'ÜNÜ DOLDURMAK,
-DÖNME VE DEVŞİRMELERİN KÖKÜNÜ KURUTMAK,
-FİTNE KAYNAĞI YABANCI KADINLARLA DOLU HAREM’İ ORTADAN KALDIRIP, SARAYA TÜRK-TEN BAŞKA KADIN SOKMAMAK,
DEVLET MERKEZİNİ TÜRKLÜĞÜN BAĞRINA, ANADOLU'YA TAŞIMAK,
DİN ADAMLARINI DEVLET İŞLERİNE KARIŞTIRMAMAK,
SARAY GELENEKLERİNİ, KIYAFETLERİNİ, ESKİYEN KANUNLARI DEĞİŞTİRMEK...
.
YALNIZ; GENÇ OSMAN-IN BU DÜŞÜNCELERİ, SOYSUZ YENİÇERİLER TARAFINDAN ÖĞRENİLMİŞTİ.
BUNUN ÜZERİNE O SOYSUZLAR;
HEM PADİŞAHI, HEM HALİFELERİ OLAN GENÇ OSMAN'I YAKALAYIP ORTA CAMİ AVLUSUNA GETİRDİLER.
SONRA DA ÇIRIL ÇIPLAK SOYUP BİR AT ARABASINA BİNDİREREK, YEDİKULE ZİNDANLARINA GÖTÜRDÜLER.
ZİNDANDA GERÇEKTEN ÇOK ÇİRKİN HAREKETLERDE BULUNARAK TECAVÜZ ETTİLER,
DAHA SONRA BOĞAZINA İP TAKIP BOĞARAK ÖLDÜRDÜLER!!
GENÇ OSMAN'IN 1621’DE YAPMAK İSTEYİPTE YAPAMADIKLARININ TAMAMINI, BÜYÜK ATATÜRK 300 YIL SONRA GERÇEKLEŞTİRDİ
ATATÜRK BU YAPTIKLARI İLE GENÇ OSMAN’INDA İNTİKAMINI ALMIŞ OLUYORDU...!!
.
ŞİMDİ. O GÜN GENÇ OSMAN'A KİMLER ŞEREFSİZCE SALDIRARAK, O ŞEREFSİZLİKLERİ YAPARAK CANINI ALMIŞLARSA,
BU GÜN DE; BÜYÜK ATATÜRK'E ŞEREFSİZCE SALDIRANLAR, O ŞEREFSİZLERİN ŞEREFSİZ KÖKSÜZ TORUNLARIDIR !!
EYY!
" OSMANLI TORUNUYUZ. " DİYENLER
TÜRK VE CUMHURİYETİNE YAPMIŞ OLDUĞUNUZ İHANETİNİZ İLE NE KADAR ÖVÜNSENİZ YERİDİR.
ESEN KALIN...
#NedimÇakmak
• “Cumhurbaşkanı iyi, çevresi kötü” klişesi, sorumluluğu perdeleyen tehlikeli bir efsanedir.Çünkü lider, çevresini bizzat seçer ve şekillendirir; bu kadrolar da onun yönetim anlayışının aynasıdır.
• Saray’a doğrudan eleştiri getiremeyen bir muhalefet, iktidarın sınırlarını fiilen kabul etmiş olur.Bu sessizlik, korkunun veya ittifakların göstergesidir.
• Devletin stratejik kurumları, halkta karşılığı olmayan kliklerce paylaşılmıştır.Bahçeli de memnun, Perinçek de... Bu düzen tesadüf değil, bilinçli bir ortaklık ürünüdür.
• Medya, geçmişin günahlarıyla oyalanırken mevcut yapıyı temize çeker gibi davranıyor.Bu ikiyüzlülük, güçlü hafızaya sahip kesimlerde inandırıcılığını çoktan yitirmiştir.
• İmamoğlu’nun denklem dışına itilmesi, basit bir siyasi hamle değil, stratejik bir tasfiyedir.Onayı Saray’dan geçmeden böyle bir adım atılamaz.
• Bu tasfiyenin arkasında Erdoğan’ı aşan daha derin klikler olabilir.Post-Ergenekon akıl ya da AKP içindeki “Erdoğan sonrası”nı planlayan çevreler gibi.
• Amaç İmamoğlu’nu parlatmak da olabilir, yerine yönetilebilir birini monte etmek de.Her iki senaryo da muhalefetin ve kamuoyunun dikkatle analiz etmesi gereken olasılıklardır.
• Türkiye’de hiçbir siyasi aktör, iktidar hayali kurarken elindeki sopa araçlarını bırakmayı düşünmez.TRT, YÖK, RTÜK, HSK gibi kurumlara dokunmadan değişim vaadi ham bir hayaldir.
• “Terörsüz Türkiye’ye evet” söylemi, iktidarın çizdiği sınırları meşrulaştırmaktır.Bu dil, iktidarın meşruiyet tekelini kabul edip muhalefeti o çerçeveye hapseder.
• Erdoğan’sız bir Türkiye, sadece bir kişiden kurtulmak değil; o kişinin temsil ettiği tüm yapıyı reddetmektir.Gerçek değişim, bu yüzleşmeye cesaret edenlerin elinden çıkacaktır.
TARİH DOĞRU OKUNURSA MİLLET İNANCI PEKİŞİR, YÜCELİR.
Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.
Osmanlı imparatorluğu;
- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
- 1579 dan 1699 kadar,
1 Asır DURAKLAMIŞ.
- 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.
Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…
Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil,
Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
Ne Mutlu Türküm diyene.
Türkiye Erdoğan'ın ellerinde parçalanacak!
Irak Başbakanı Nuri El Maliki Tayyip Erdoğan'ı sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan'ın Irak ve Suriye'yi dönüştürmeye çalıştığını belirten Maliki, Erdoğan'ın Türkiye'yi de parçalayacağını ve bölgenin güvenliği açısından zararlı bir hale geleceğini söyledi.
Erdoğan çok fazla konuşuyor ve her seferinde devletlerarası diplomatik ilişki adabına aykırı sözler sarf ediyor. Sunduğu projelerin arkasında ise hem Türkiye için hem de bölge için sorun oluşturacak birçok mesele var. Bu nedenle eminim ki, Türkiye Erdoğan'ın elinde parçalanacak ve bölgenin güvenliği için zararlı bir hale dönüşecek.
Sumayre Haber kanalına konuşan Maliki, Erdoğan'ın Irak ve Suriye'yi dönüştürmeye çalıştığını, ancak Türkiye'nin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu kaydetti.
Türkiye’nin yakında parçalanacağını düşünüyorum. Çünkü ülkede Aleviler, Kürtler, Şiiler, Laik Türkler ve onların muhalifleri var. Şu an Türkiye’deki sorunlar günlük hale gelmeye başladı. Erdoğan’ın kafasında ise bölgedeki sorunları yaymak için farklı düşünceler var, Suriye ve Irak'ı dönüştürmek istiyor. Ancak Erdoğan önce ülkesini Suriye krizinden çıkarsın, sonra Irak’la ilgili ne yapacağını düşünsün.
AKP Hükümeti'nin Barzani Devleti'ne verdiği desteğin endişe verici olduğunu söyleyen Maliki, Türkmenlere de Kerkük konusunda ısrarcı olmamaları konusunda baskı yaptığını belirtti.
Bölgedeki ülkelerin çoğu Erdoğan'ın duyarsızlıkları yüzünden endişe duyuyor. Ortada problem oluşturacak bir anlaşma var. Çünkü Türk siyaseti Kürdistan bölgesini tehlikeye attı. Türkiye’nin bölgeye girişi diğer ülkelerin de girişine zemin hazırlayacak ama biz buna sessiz kalmayacağız. Türk hükümeti Iraklı Türkmenlerden Kerkük konusunda ısrarcı olmamalarını istedi. Bu bazı şeylerin varlığını gösteriyor. Takip ediyoruz ve asla sessiz kalmayacağız.
Kumarhane ve sanal bahis patronu Halil Falyalı ile AKP’li siyasetçi ve bürokratlar arasında rüşvet ağının ayrıntılarını yazan Bugün Kıbrıs gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın, gazeteci Serdar Akinan’ın YouTube kanalında önemli açıklamalarda bulundu.
Ayşemden Akın’ın Falyalı’nın eski finans müdürü Cemil Önal’dan aktardığına göre Halil Falyalı, yaşadığı dönemde kazancının yüzde 45’ini AKP’ye rüşvet olarak veriyordu.
Ancak ölümünden sonra eşi Özge Falyalı döneminde bu rüşvet oranı yüzde 75’e çıkarıldı.
Rüşvet ağı ise Erdoğan’ın payını alamadığı için patlıyor!
Rüşvet ağı Ömer Çelik’e kadar uzanıyor!
Ayşemden Akın, şunları dedi;
Halil Falyalı’nın finans işlerinden sorumlu Cemil Önal’ın iddiasına göre Falyalı öldükten sonra hiçbir şey değişmedi.
Sadece alttan bir kaç eleman değişti.
Onların yerine aileye yakın elemanlar getirildi.
Sistem aynen devam ediyor. Hatta diyor ki;
Halil Falyalı yaşarken AKP’ye elini ayağını o kadar kaptırmıştı ki kazancının yüzde 40-45’ini rüşvet olarak veriyordu.
Falyalı öldükten sonra (eşi) Özge (Falyalı) kazancının yüzde 75’ini AKP’ye veriyor diyor.
Yani şu anda kazancın yüzde 25’i Falyalı ailesinde kalıyor, yüzde 75’i rüşvet olarak AKP’ye gidiyor…
Savcılara, polislere, bakanlara, oğullara, kurulan paravan şirketlere…
Bu parayı Falyalı ailesinden Türkiye’nin haraç olarak aldığını söylüyor Ankara’daki idare… Üçüncü bölüme hazırlanıyoruz o bölümde de Ömer Çelik’e kadar uzanan, onun ailesine, yakınlarına kadar uzanan çok detaylı ve ses kaydı olan bilgiler veriyor Cemal Önal…
‘’20 Milyon dolar Süleyman Soylu’ya, 50 milyon dolar Fuat Oktay’a verdik.
Bunları tek seferde vermedik, peyderpey verdik.
Dövizciler aracılığıyla yaptık bunları’ diyor.
Bavulla ödeme yaptıkları da oluyormuş.
Kendi eliyle verdiği birbuçuk - iki milyon dolarlık rüşvetleri de anlatıyor.
Türkiye’deki savcılara da, buradaki siyasilere de…
Daha onları yazmadık yazacağız…
Falyalı, buradaki siyaseti dizayn eden adamdı.
Ersin Tatar’ı vs, Daha o kısma gelmedik…
Onları da yazacağız.
Erdoğan: Benden habersiz nasıl çalarsınız…!
Erdoğan’la ilgili söylediği şey şu; “Erdoğan payını alamadığı için bunlar oldu.
Erdoğan’ın haberi olmadan bu şahıslar bu kadar rüşvet aldığı için Reis kızdı” diyor.
Yoksa Erdoğan niye kızsın. “Aldığınız rüşveti bana getireceksiniz!” diyor.
Talimat vermiş.
Erdoğan, bunların kendisinden para kaçırdığını anlayınca o yüzden bu işi bozdu diyor. Babasını ve oğlunu o yüzden görevden aldı diyor.
Ondan gizli bir rüşvet işi çevirmeye başlamışlar.
Erdoğan bunu öğrendi ve ‘Bu paralar ne’ diyor.
Kasetler, paralar neyin nesi diyor!
Asıl kavga o diyor; benden habersiz nasıl çalarsınız!
“Bu otobüsün fillere ayrıldığını bilmiyordum!”
Kadın ise sakince cevap verdi:
“Hayır efendim, bu otobüs Nuh’un Gemisi gibi: hem filler hem eşekler binebiliyor!”
Ünlü yazar Bernard Shaw’a kibirli bir yazar şöyle dedi:
“Ben senden üstünüm çünkü onur için yazıyorum, sen ise para için.”
Bernard Shaw anında cevap verdi:
“Doğru söylüyorsunuz, herkes eksik olanın peşindedir.”
Kör şair Beşşar bin Burd’a kaba bir adam şöyle dedi:
“Tanrı, bir insandan görme yetisini almışsa mutlaka başka bir şeyle telafi eder. Peki sizi neyle telafi etti?”
Beşşar cevap verdi:
“Beni sizin gibi insanları görmekten kurtararak!”
Kör bir adam bir kadınla evlenir. Kadın der ki:
“Güzelliğimi ve beyaz tenimi görebilseydin hayran kalırdın!”
Adam cevap verir:
“Eğer gerçekten anlattığın kadar güzel olsaydın, görenler seni bana bırakmazdı!”
Biri el-Mütenebbî’yi küçümsemek ister ve der ki:
“Seni uzaktan kadın sandım!”
El-Mütenebbî cevaplar:
“Ben de seni uzaktan adam sandım!”
Çok çirkin bir kadın bir adama şöyle der:
“Ben senin karın olsaydım, kahvene zehir koyardım!”
Adam cevap verir:
“Ben de senin kocan olsaydım, hiç düşünmeden içerdim!”
Winston Churchill bir gün Bernard Shaw’a şöyle der:
“Seni görünce İngiltere’de kıtlık var sanıyor insan!”
Bernard Shaw cevap verir:
“Seni görünce de nedenini anlıyor!”
Bir adam Nasreddin Hoca’ya şöyle der:
“Seni sadece eşeğin sayesinde tanıdım!”
Nasreddin Hoca cevap verir:
“Eşekler birbirini tanır!”
Bir adam bir kadına der ki:
“Ne kadar güzelsin!”
Kadın cevap verir:
“Keşke sen de yakışıklı olsaydın, ben de aynısını söylerdim!”
Adam cevap verir:
“Sorun değil, sen de benim gibi yalan söyle!”💚
Uzak bir Himalaya köyünde, derin bir geçit insanları medeniyetten ayırıyordu. Yıllarca, çürük bir tahta köprü dış dünyayla tek bağlantılarıydı. Sonra, fırtınalı bir gecede, felaket oldu—köprü çöktü.
Köylüler panikledi. Onlar olmadan ticaret yapamaz, tıbbi yardım alamaz veya komşu kasabaları ziyaret edemezlerdi. Umutsuzluk başladı.
Tam o sırada genç bir marangoz olan Rohan öne çıktı.
"Köprüyü yeniden inşa edeceğim" dedi.
Köylüler alaycı bir şekilde güldüler. "Neyle? Malzememiz yok, mühendisimiz yok!"
Ama Rohan yılmadı. Her sabah, yanında sadece bir çekiç, keski ve birkaç kütükle vadiye giderdi. İnsanlar onunla alay eder, ona hayalperest derlerdi. Aylar geçti ve hala bir köprü yoktu.
Bir akşam, gezgin bir keşiş geldi. Rohan'ın çalıştığını görünce sordu:
“Ne yapıyorsun oğlum?”
"Köprü inşa ediyorum" diye cevapladı Rohan.
Keşiş boş vadiye baktı. "Ama... orada hiçbir şey yok!"
Rohan gülümsedi. "Henüz değil. Ama inançla attığım her adımda köprü daha da güçleniyor."
Keşiş başını salladı ve yakınına oturup izledi. Günler haftalara dönüştü. Sonra mucizevi bir şey oldu—Rohan sanki görünmez bir köprü onu destekliyormuş gibi geçitten yürümeye başladı .
Bir cesur köylü onu takip etti. Sonra bir başkası. Ve bir başkası.
Son kişi geçtiğinde köprü tamamen görünür durumdaydı, sağlamdı ve sarsılmazdı .
Rohan kanıt beklemedi - önce inandı ve köprü daha sonra ortaya çıktı . Çoğumuz harekete geçmeden önce garantiler talep ederiz, ancak gerçek başarı inançla başlar .
"Merdivenlerin tamamını görmenize gerek yok. Sadece ilk adımı atın." – Martin Luther King Jr.
Köylüler Rohan'a güldüler, ama o çalışmaya devam etti. Büyük başarılar saygı kazanmadan önce genellikle alay konusu olur.
Eylem İpucu: Bir dahaki sefere biri sizden şüphe duyduğunda, onların şüphelerinden daha yüksek sesle sizin ısrarcılığınıza kulak verin.
Rohan köprüyü bir günde inşa etmedi; imkansız mümkün olana kadar her sabah oradaydı .
"Günlük olarak tekrarlanan küçük adımlar, büyük sonuçlara yol açar."
Saldırı sonrası açıklamalarda bulunan Özel, yaşananların bir provokasyon olduğuna dikkat çekerek, "Bugün barışı konuşmamız gerekirken birileri şiddeti körüklüyor," ifadelerini kullandı.
Saldırgan olayın hemen ardından güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınırken, yaşanan bu olay siyasi gündeme bomba gibi düştü. Anma töreni, yıllarını Kürt sorununa barışçıl çözümler bulmaya adamış ve bu alanda çeşitli inisiyatiflerde görev almış bir ismin ardından düzenlenmişti.
Olay sonrasında kameraların karşısına geçen Özgür Özel, saldırının tesadüf olmadığını vurgulayarak, "Eğer böyle bir saldırıyı planlayan varsa, bu tür kişileri özellikle bulur ve yönlendirir. Bu işin azmettiricileri mutlaka vardır," dedi.
Özel, konuşmasında barış vurgusunu ön plana çıkararak şunları kaydetti:
“Saldırının gerçekleştiği yer ve zaman bir mesaj taşıyor. Biz oradaydık çünkü barışı, toplumsal uzlaşıyı, anaların artık ağlamadığı bir Türkiye'yi savunuyoruz. Cenazesi kaldırılan kişi, bu ülkede şiddetin ve ayrışmanın sona ermesi için ömrünü vakfetmişti. Bu saldırı, onun mücadelesini gölgeleyemez. Biz, kimseyle husumet içinde değiliz. Siyasette şiddeti değil sözü, karşılıklı anlayışı ve saygıyı savunuyoruz. Bu saldırı bizi haklı çıkarır.”
Saldırının ardından kamuoyundan ve çeşitli siyasi partilerden de kınama mesajları geldi. CHP kaynakları, olayla ilgili tüm detayların aydınlatılması ve saldırganın bağlantılarının araştırılması için hukuki sürecin yakından takip edileceğini belirtti.
CHP lideri Özgür Özel, konuşmasının sonunda birlik ve beraberlik mesajı vererek, “Bu ülkenin hiçbir evladı ötekileştirilmesin, kimse siyasi görüşü ya da kimliği yüzünden hedef haline getirilmesin. Bize düşen, daha gür bir sesle demokrasiye, barışa ve halk iradesine sahip çıkmaktır,” dedi.