7 Eylül 2024 Cumartesi

OKU BAKALIM ALİ ERBAŞ EFENDİ



Ünlü müzisyen Kemal Batanay anlatıyor, 

Soğuk bir kış günü Cuma Namazı için hazırlık yaptıktan sonra erkenden Edirne de Üç Şerefeli Cami'ye gittim. 

Cami avlusu Cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. 

Bu ulu mabed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. 

İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı. 

Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim. 


“Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve: 

- “Tabii lutfedersiniz, buyurunuz, okuyunuz efendim” dediler. 

Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. 

Oturdum ve Kur'an okumaya başladım. 

Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. 

Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu. 

Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. 

Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. 

Bu teklifi kabul ettim. 

Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. 

Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. 


Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: 

- “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım. 

Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. 

Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. 

Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum... 

Bana: 

- “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. 

Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. 

Seni tebrik ederim

” deyince biraz rahatladım. 

- “İsmin?” - “Kemal Efendim” 

- “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?” 

- “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.” 

Yaverine: 

- “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek: 

- “Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben Cuma Namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” 

- “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım. 

Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı. 

Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in Cuma Namazı için Selimiye Camisi'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. 

Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. 

Selimiye Camisi’ne gittim. 

Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. 

Bu mâbedde Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. 

Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. 

Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. 

Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi. 

Mânen de okumaya hazırdım. 

Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum. 

Sesime hâkim ve rahattım. 

Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. 

Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. 

İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum. 

Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim. 

Elini uzattı, hemen elini öptüm.

 Bana: - “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. 

Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. 

Orada da Kur'an ve ezan okudum.  

Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. 

Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi. 

Ali Rıza Bey'le buluşarak Mustafa Kemal'in huzuruna çıktık. 

Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. 

Sonra söz mûsikiden açıldı. 

Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. 

Sonra bana: 

- “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi. 

- “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi'nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım. 

"O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım.

" Sonra Tab‘î Mustafa Efendi'nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin." 

Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. 

Kendisi, Leylâ Hanım'ın (Saz), hüzzam makamında: 

"Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel" şarkısını usul vurarak okumaya başladı. 

Benim de okumamı istedi. 

Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti. 

Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. 

Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam. 

Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur... 

Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942'de terhis oldu.


Necdet Topçuoğlu 

Dipçe:Kemal Batanay, 1916'da Edirne'de askerlik yaparken Başkomutan Mustafa Kemal'le (Atatürk) aynı camide karşılaştı. 2. Dünya Savaşı yıllarındaki iki yıllık seferberlik görevi yaptı.

Kaynak:

(Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006) ...''

23 Ağustos 2024 Cuma

DİN İSTİSMARININ GÖLGESİNDE İSLAM

Suudi Arabistan'da 4 yıl görev yapan Basın-Yayın ve Enformasyon eski Genel Müdürü Cemil Ünlütürk yazmış. Okumak için 3 dakikanızı ayırın, bilmediğiniz yeni bilgiler öğreneceksiniz.

SUUDİ ARABİSTAN’DA İSLAM...

1-Suudi Arabistan'da türbe, yatır yoktur, yasaktır.
Bunlar olmayınca doğal olarak ziyaretleri deyoktur.

Böyle davranışlar gericilik, cahiliye devrinden kalma putperestlik sayılır.
2-Suudi Arabistan'da, Muhammed e ait olduğu söylenen “Sakal-ı Şerif, Hırka-i Şerif” gibi ziyaretler de yoktur.

Böyle davranışlar gericilik ve şirk sayılır.
3-Suudi Arabistan'da imam, müezzin gibi din görevlileri, ülkemizdeki gibi devlet memuru değillerdir, devlet bütçesinden bu kişilere maaş ödenmez.

Allah için yapılan görevin karşılığında para almak ayıp sayılır ve yasaktır, para alan imamların arkasında namaz kılınmaz.
4-Suudi Arabistan'da biri çıkıp da 'medyum' olduğunu iddia ederse kellesi hemen gider.

5-Suudi Arabistan'da Nakşilik, Nurculuk, Fethullahçılık tarikatlar yoktur, onların şeyhleri de, müritleri de, cemaatleri de yoktur.

Tarikat şeyhleri, müritleri televizyonlara kanaat önderi olarak çıkmaya kalkarsa hemen kelleleri alınır.
6-Suudi Arabistan'da Kız İmam Hatip Lisesi yoktur.
Bu komik bulunur, çünkü İslamiyet’te kadından imam olmaz.

7- Suudi Arabistan’da camilerin altında ticarethane açmak İslam’ı ticarete alet etmek olarak görülür ve izin verilmez.

8- Suudi Arabistan camilerinde; derneklerin, kişilerin para toplaması yasaktır.

Buna yeltenenlerin mahkeme kararına gerek olmadan elleri kesilir.
Elbette size bir şeriat ülkesinin övgüsünü yapmadım.

Bir şeriat ülkesinde bile yasaklanan bazı şeylerin ülkemizde serbestçe nasıl uygulandığını hatırlatmak, dinin nasıl sömürüldüğünü vurgulamak istedim. 


 

14 Ağustos 2024 Çarşamba

6'LI MASA ERDOĞANIN PROJESİYMİ


 
6'LI MASA ERDOĞANIN PROJESİMİYDİ
(Yaşanmış hatıraya dair değerlendirmedir)
Bir abimiz ismi lazım değil kendisiyle seçim öncesi siyaset konuşurken 6'lı masa görünümlü Muhalefetimiz 2023 seçimlerinde birleşince bana ne söylemişti anlatmak ve sizlerle paylaşmak istedim bu 6'lı masa ''Erdoğanın projesi'' demişti hadi canım olurmu öyle şey demiştim Bugün gelinen noktada Meral Akşener Erdoğanla görüşüyor Meral Akşenerin Ak PARTİYE geçeceği konuşuluyor Ahmet Davutoğlu ve Partisinin yeniden Ak Partiye katılacağı konuşuluyor. Kemal Kılıçdaroğlu Meral akşener bir şekilde parti genel başkanlığından çekildiler. Şimdi geriye dönüp bakınca düşünüyorum bende diyorumki Acaba 6'lı Masa gerçektende Erdoğanı iktidar yapmak için Milletin ve Muhalif kesimin önüne konulan bir Projemiydi açıkçası merak ediyorum hatırlayın CHP'den istifa eden memleket partisini kuran Muharrem İnce ne söylemişti 6'lı masa olmaz 6'lı masa iktidar bile olsa anlaşamaz Erdoğan 3 ay sonra %70'le iktidar olur demişti bedelini seks kaseti kumpasıyla ödedi bu iddia eğer doğruysa bence Türkiyede akla hayale gelmeyen etkileri sonradan anlaşılan projeler varmı var bir El Türkiyede projelerle siyasetimizi dizayn ediyor milletin ruhu bile duymuyor algılayamıyor artık askeri darbeye gerek yok bir el düğmeye basıyor siyaset dizayn ediliyor. Ne güzel ülke değilmi bugün meral akşener kemal kılıçdaroğlu ve Ümit özdağ ile mahkemelik olmuş ümit özdağın iddiası meral akşener erdoğanı kasdederek beyefendiyi cumhurbaşkanı seçtirecez demiş sizce nasıl bir Türkiyede yaşıyoruz sizce de gerçekten 6'lı masa Erdoğanın projesimiydi??? yorumlarınızı bekliyorum

9 Ağustos 2024 Cuma

Yerli Amerikalılar ve Türk Kabileleri kuzendir.



Bir asırdan fazla spekülasyondan sonra, uluslararası bir genetikçi grubu, Aztekler, İnkalar, Cherokeeler, Pawnee ve Iroquois'in Altay ve Türk-Sibirya bölgesi halklarıyla yakından ilişkili olduğunu kesin olarak kanıtladı.

Bilim adamları uzun zamandır Yerli Amerikalıların Altay halklarıyla yakından ilişkili olduğundan şüpheleniyorlardı. Altay halklarının Sibirya'dan Chukotka ve Alaska üzerinden Güney Amerika'nın ucundaki Tierra del Fuego'ya kadar göç ettiği teorisi neredeyse bir asır önce ortaya çıktı.

RAS Genel Genetik Enstitüsü'nden genetikçi Valery İlyinsky, "Mevcut çalışma, Sibirya-Altay-Türk halklarının Yerli Amerikalılarla yakından ilişkili olduğu teorisini doğruluyor" dedi. "Artık elimizde açık kanıt var ve buna itiraz etmek gereksiz.

2015'in sonlarında ünlü Rus genetikçi Oleg Balanovsky sonunda teoriyi doğruladı. Ayrıca, Dr. Balanovsky'nin çalışmaları, bazı Yerli Amerikalıların Avustralya'nın yerli halklarıyla akrabalık ilişkisi olduğunu da kanıtladı.

İlk çalışmada Brezilya'dan 48 kişi analiz edildi. İkinci çalışma, ABD ve Sibirya'daki insanlardan 31 genomu analiz etti. Her iki çalışmanın sonuçları, Yerli Amerikalıların atalarının yaklaşık 20.000-30.000 yıl önce Sibirya'yı terk ettiğini doğruladı.

Bu yayınlardan sonra Dr. Balanovsky daha büyük bir çalışma yürütmeye karar verdi ve uluslararası meslektaşlarına haber verdi. İsteğine hemen cevap verdiler.

90 ülkeden 25.000 DNA örneği

İlk aşamada, bilim adamları Rus biyo bankasından DNA örneklerini analiz ettiler. Dr. Balanovsky, RBTH'ye verdiği demeçte, "Biyobankamız, Rusya ve komşu ülkelerdeki 90 milletten temsilcilerden 25.000'den fazla örnek içeriyor."

Paylaşılan bir geçmişi keşfetme

İkinci aşamada, DNA, erkek soyundan kalıtılan Y kromozomu, dişi hattan kalıtılan mitokondriyal DNA ve her iki ebeveynden birleştirilen diğer kromozomlar gibi çeşitli belirteçlere göre analiz edildi. Sonuç olarak, bilim adamları, Kızılderililerin Altay halklarıyla yakından ilişkili olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladılar.

Ancak çalışma sırasında başka bir keşif yapıldı. Balanovsky, "Sibirya atalarının yanı sıra, bazı Yerli Amerikalılar, Pasifik Okyanusu'ndaki Avustralya ve Melanezya'nın yerli halklarıyla şaşırtıcı bir ilişki gösterdiler" dedi. "Bu şaşırtıcı, çünkü onlar gezegende neredeyse zıt bir yerde bulunuyorlar."

Asya'dan kara köprüsü

Bilim adamları, insanların Altay'dan Amerika'ya nasıl gittiklerini zaten biliyorlar. Dr. Balanovsky, " Bering Boğazı yerine [30.000 yıl önce] bir kara köprüsü vardı, çünkü Buz Devri sırasında buzullarda çok fazla su kilitlendi ve dünya okyanuslarının seviyesi daha düşüktü," dedi.

7 Ağustos 2024 Çarşamba

TÜRKLÜK ÖĜÜTÜ



BİLGE KAĞAN yazıtı ;
BİLİNEN EN ESKİ TÜRK ANAYASASI
(İslamiyet’in kabulünden önce)
1. Tengri (yaratan) Tektir.
2. Her kim ki Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.
3. Bir İl, bir Kağan, bir Tengri
4. Bir kına iki kılıç girmez. Bir hatun iki er alamaz ve bir budunda iki töre olmaz. Töre tektir. Töre kesin ve keskindir. Kim ki töreye uya kutlanır. Kim ki töreye kıya katlanır
5. Kimse töreden üstün değildir. Dirlik ve birlik için töre budur.
6. Bir çoban sürüsünden, bir er ailesinden, bir Kağan budunundan sorulur.
7. Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak.
8. Ana babaya ve ataya tazim durulacak.
9. Hısımına sarılacak, komşusunu gözetecek
10. Er kişi yalan söylemeyecek.
11. Mal çalan, mülk çalan misliyle ödeyecek. Hesabı ya malıyla ya canıyla sorulacak.
12. Kim ki bir ırza musallat olursa, canından olacak.
13. Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak.
14. Cenkten beri duran ya da kaçan tamuya(cehennem) uçacak.
15. Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek.
16. Başkaldıranın başı alınacak, hak isteyenin hakkı verilecek.
17. Kimse kimseye üstünlük taslamayacak. Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne kızılın sarıdan farkı olmayacak.
18. Kin ve gururdan uzak olunacak.
19. Mazluma merhamet, zalime azap duyulacak.
20. Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak.
21. Kızı isteyen kağan da olsa, bey de olsa kız istediğine verilecek.
22. Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin.
23. Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bilene danışacaksın.
24. Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.
25. Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın.
26. Güçlüyken affet, zayıfken sabret.
27. Yazgına asi olma.
28. Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma.
29. Herkes adaletle iş görecek.
30. Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut.
31. Milletine yaban kalma. İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma, onlara boyanma.
32. Kağan odur ki adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın. Töre yok olursa İl yok olur. İl olmazsa budun kul olur.
33. Ey Türk Oğuz beyleri, ey milletim işitin !!!
" Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir "
Bilge Kağan Yazıtı,
Orhun Irmağı yakınları,
Moğolistan
NOT: Türk Medeniyetinin, Türk Ahlâkı'nın ne kadar ilkeli ve kapsamlı olduğunu görüp ders alabilmek için paylaşılmıştır.

OSMANLI NASIL YIKILDI

 


Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.

Osmanlı imparatorluğu;
- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
- 1579 dan 1699 kadar,
1 Asır DURAKLAMIŞ.
- 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.
Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…
Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
Ne Mutlu Türküm diyene...!!!

AK PARTİ CHP'LİLEŞİYORMU??? MUTLAKA OKUYUN !!!

 




Türkiye tuhaflıklar ülkesi derler Türkiye'deki çelişkiler anlatılır durur ve bugün görülüyor ki o eski  tuhaflıklar yine hortladı bu sefer maalesef iktidar partisinin eliyle hortladı  20 yıldır Türk milleti eski CHP'nin Milletten kopuk millete tepeden bakan hatta zaman zaman millete hakaret eden davranışları yüzünden Ak partiye oy verdi çünkü ogünlerde milletle bütünleşmiş milletin hissiyatına göre hareket eden millete baskı kurmayan özgürlüklerin önünü açan bir Ak parti vardı  Bay Kemal derler sustururlar Ak parti ogünkü milletten kopuk muhalefetin sayesinde hiç değeri düşmeyen hisse senedi gibiydi o bay kemalde milletten kopuk görünüşte chp'nin başında  kendisine oy vermeyenlere hakaret eder adeta Ak partiye çalışırdı en son depremzedelere hakaret ettikleri gibi  2013'de Türkiye gerçeklerinden kopuk 6'lı masa saçmalığıyla CHP seçim kaybedince CHP'liler silkindiler anladılar ki biz seçimleri Kılıçdaroğlu yüzünden kaybediyoruz Kemal kılıçdaroğlunu gönderdiler CHP Kemal Kılıçdaroğlu gidince taze kan aldı İlk defa 1977'den beri seçim kazandı halen devam eden bazı hataları var PKKDEMPARTİ seviciliği gibi bu ayrı bir tartışma ama muhalefeti adam gibi düzgün yapmaya başladılar. millete umut oldu yanlış anlaşılmasın ben CHP güzellemesi yapmıyorum CHP'yide umut olarak görmüyorum sadece  tesbit yapıyorum bu sefer Ak parti yalpalamaya başladı  geldiğimiz noktada görüyoruz ki Ak parti cumhuriyet halk partisinin eski hastalıklarını millete tepeden bakan o eski davranışlarını milleti ayrıştırıcı hatalarını  tek tek birebir kopyala yapıştır mantığıyla tekrarlamaya başladı yahu ey Ak partiyi yönetenler kendinize gelin CHP'lileşmeyin geçmişte Milletimiz CHP'nin milletten  kopuk millete tepeden bakan davranışlarından ne fayda gördü ki siz bugün o davranışların aynısını birebir tekrarlıyorsunuz Millet CHP'nin o hastalıklı siyasetinden nefret ettiği için sizi birinci parti yaptı Millete ev zencisi cibilliyeti bozuklar beyaz Türkler.   diye hakaret ediyorsunuz aynı ayrıştırıcılığı bu sefer siz yapıyorsunuz neden Milletimiz  İsmail haniye yüzünden instagram yasağına karşı çıktığı için cibilliyeti bozuk ev zencisi diye hakaret ettikleriniz içinde Ak partiye destek veren kitlede var herkes instagram yasağını desteklemek zorundamı illa herkes İsmail Haniye için yas tutmak zorundamı Türkiyeye zarar veriyorsunuz paypalı kapattınız ordan para kazanan Türk gençlerine zarar verdiniz şimdide instagramı kapattınız yine zarar bizler farklı düşünemezmiyiz bizler adam değilmiyiz o zaman biri kalkar san diktatör derse kızmayacaksın arkadaş ben diktatör demiyorum yanlış anlaşılmasın ama bu hareketler  diktatörvari davranışlardır instagramdan 5 kuruş gelirim yok para falan kazanmıyorum ama yasağın Türkiyeye zararını görüyorum Yeter Artık bu saçmalık

19 Temmuz 2024 Cuma

TÜRK İSLAM BİLİM ADAMLARI

 


Bize okulda kafasına elma düşen, hamamda duş alan vs. vs. adamları anlattılar da Avrupa'nın 600 sene üniversitelerinde okuttuğu kitaplarımızı, eserlerini anlatmadılar.

Âlimlerimiz....

1. Akşemseddin: Pasteur ’dan 400 sene önce mikrobu bulmuştur.

2. Ali Kuşçu: Büyük astronomi bilgini. İlk defa ayın şekillerini anlatan kitabı yazmıştır.

3. Ebul-Vefa: Trigonometri’de tanjant, cotanjant, sekant, kosekant ’ı bulan büyük alimdir.

4.Biruni: İlk defa dünyanın döndüğünü ispat etmiştir.

5. Ebu Kamil Şü’ca: Avrupa'ya matematiği öğretmiştir.

6. Ebu Ma’şer: Med-Cezir (Gel-Git) olayını ilk o bulmuştur.

7. Battani: Dünyanın en büyük kaşifidir. Trigonometrinin kaşifidir.

8. Cabir Bin Hayyan: Atomun parçalanabileceği ve sonuçları hakkında ilk kitabı yazmıştır. Atom bombasının fikir babası ve kimya biliminin atası büyük alim... 

9. Cezeri: 8 asır önce otomatik sistemin kurucusu ve bilgisayarın babasıdır. 

10. Demiri: Avrupalılardan 400 sene önce zooloji ansiklopedisini yazmıştır.

11. Farabi: Ses olayını ilk defa fiziki yönden açıklamıştır. Sesin fiziki izahını ilk defa o yapmıştır. 

12. Gıyasüddin Cemşid: Matematikte ondalık kesir sistemini ilk o bulmuştur.

13. İbn Cessar: Cüzzamın sebebini ve tedavisini 900 sene önce açıklamıştır.

14. İbn Hatip: Vebanın bulaşıcı bir hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklamıştır.

15. İbn Firnas: Wright kardeşlerden bin sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştirdi.

16. İbn Karaka: 900 sene önce harika bir torna tezgahı yapmıştır. 

17. İbni Türk: Cebirin temelini atan bilginlerdendir. 

18. İdrisi: Yedi asır önce bugünkü ne çok benzeyen dünya haritası çizmiştir. 

19. İbni Sina: Eserleri Avrupa üniversitesinde 600 sene ders kitabı olarak okutmuştur. Tıbbın babasıdır. 

AVRUPA'ya göre adı: AVICENNA’dır !..

20. Kadızade Rumi: Yaşadığı asrın en büyük matematik ve astronomi bilginidir. Fizik kurallarını astronomiye uyarlamıştır. 

21. Kambur Vesim: Verem mikrobunu R. Koch’tan 150 sene önce keşfetmiştir. 

22. İbnünnefis: Avrupalılardan üç asır önce küçük kan dolaşımını keşfetmiştir. 

23. Piri Reis: 400 sene önce bugünküne en yakın haritasını çizmiştir.

Yıl 1913 Gülhanede bilimsel araştırma kurumu olan 

BAKTERIYOLOJIHANE-İ Osmaniyenin çalısmaları dünya çapında üne sahipti.

Öyle ki : Bu kurumda 

1) difteri serumu üretimi  

2) dizanteri serumu üretimi

3) tüberkülin üretimi 

4) mallein testi üretimi 

5) tifo aşısı üretimi yapılmaktaydı.

#MilliTeknolojiHamlesi 🇹🇷

12 Temmuz 2024 Cuma

DIAMOND TEMA MESELESİ VE HZ. MUHAMMED

 DIAMOND TEMA Meselesi halen sosyal medyada tartışılıyor Peygamberimize hakaret mi gerçeklerimi. Söyledi bunu tartışıyoruz ancak kimse şunu görmüyor Müslüman kitle peygamberimizin Hz. Ayşe ile evliliği hakkında asıl gerçekleri bugüne kadar neden topluma anlatmadı bu tam anlamıyla rezalettir. Peki asıl gerçek nedir? Cahiliye dönemi arapları kız çocuklarının yaşını buluğ çağına girince yazmaya başlarlardı  bu gerçeği  Müslümanlar anlatmassa İslam düşmanı kimselerin eline malzeme verip İslamın peygamberini çocuk tacizcisi iftirasına maruz bırakırsın islama  düşman olan ya da düşman olmasa bile mesafeli olanlar bunu istismar ediyor. Kimi gerçeği bilmesine rağmen ya anlatmıyor ya da  kasten çarpıtıyor.  Müslümanlar daha kendi kutsal kitabını bilmiyor çünkü kendi anadilinde okumuyor. Okumadığı içinde araştırmadığı içinde müslüman olmayan araştırmacılar kendi kafalarına göre anlatıyor Ey Müslüman sen kendi peygamberine hürmet edip onu doğru bir şekilde nesillerine anlatmassan müslüman olmayan şahsiyetler  sana neden hürmet etsinki maalesef üzülerek söylüyorum Dıamond  Tema meselesi Müslümanlarının düştüğü rezil durumun özetidir.  Bu  rezil  durumdan kurtulmak için peygamberimizi ve ogünkü arapların durumunu anlatmamız  kutsal  kitabımız  kuranı  kerimi  anadilimizde  okumamız   türkçe  olarak insanımıza   öğretmemiz  gerekiyor. 

Peki asıl gerçek NEDİR? 

1. 1400 sene önce doğumda sağlıklı bir kimlik tespiti yapılmadığı için çoğu kez insanların ölümlerinden hareketle doğum yaşları tespit edilmeye çalışılmıştır. Hz. Aişe hakkındaki tespitte de hem ablası olan Hz. Esma ve hem de Hz. Fatıma'nın yaşından yararlanılmıştır.

2. Hz. Esma, Hz. Aişe'nin baba bir kardeşidir. Hz. Esma, Hz. Aişe'den 10 yaş büyüktür. Yani Hz. Aişe ablası, Hz. Esma'dan 10 yaş küçüktü. Hicret sırasında evli olan Hz. Esma, Abdullah'a hamileydi. Hz. Esma bu dönemde 27 yaşındaydı. Hz. Esma Hicri 73 yılında vefat ettiğinde ise 100 yaşındaydı. Bu durumda Hz. Aişe'nin Peygamberimizle evlendiğinde yaşı 17 civarındaydı. Hz. Esma 27, Hz. Aişe 17 yaşındaydı. Bu husustaki bazı tarihi kaynaklar şöyledir: (Hilyetül Evliya, 2/56; Mucemu's-Sahabe, Ebu Nuaym: İstiab: İbn Abdil Berr, 4/1783; Tarihı Dımeşk, İbn Asakir, 8/69: Usdulğabe, İbn Esir, 7/12: İsabe, İbn Hacer, 7/478; Tehzibul Kemal, 35/125; Ali Himmet Berki, Osman Keskioğlu, 210)

3. (Hz. Aişe daha önce sözlüydü.)

Hz. Aişe, Peygamberimizle Mekke'de sözlendi, Medine'nin ikinci senesinde (Hicretten sonra) evlendi. Hz. Aişe, Peygamberimizle sözlenmeden önce Cübeyr bin Mutim ile nişanlanmıştı. İslam gelip Hz. Ebubekir Müslüman olunca da müşrik olan Cübeyr nişanı bozdu. Hz. Peygamber (SAV) ile sözlenme de bundan sonra oldu. Bütün bunlara bakınca Hz. Aişe'nin Medine öncesi hayli olgun yaşta olması gerekiyor. Herhalde küçük yaşta, yani gelin olacak yaşa gelmemiş birisi için bu süreçten bahsedemeyiz. Hz. Aişe'nin Peygamberimizle sözlenmesinden önce başka biriyle sözlü olduğunu ve o kişinin İslama olan nefretinden dolayı nişanı bozduğunu unutmamak gerekir.

4. Bazı kaynaklara göre Hz. Aişe ile Hz. Fatıma yaşıttılar. Hz. Fatıma'nın doğumu ise Peygamberliğin ilanından 5 yıl önceydi. Buna Mekke'deki 13 yıl eklenirse Hicret sırasında Hz. Fatıma'nın yaşı 18 civarındaydı. Hz. Aişe'nin de yaşı -Medine'de evlendiğine göre- 20 yaş civarındaydı. Hz. Fatıma'nın da Medine'de evlendiği göz önünde tutulursa onun da yaşı 20 civarındaydı. 5. Bilindiği gibi sıcak iklimlerde evlilik daha genç yaşlarda olmaktadır. Bu da alışılagelmiş bir gelenektir. Mekke-Medine ve benzeri coğrafyalarda durum böyledir. Elbette makul bir yaş şartıyla.

6. (Bu evliliği dost-düşman onayladı.)

Hz. Peygamber (SAV) Medine'de Hz. Aişe ile evlendiğinde Medine'de Müslümanların dışında yığınla farklı din mensubu vardı. Paganlar, Hristiyanlar, Yahudiler ve diğerleri. Fakat hiçbiri bu evliliği eleştirmedi. Zira ortada eleştirilecek, dile dolanacak bir durum yoktu. Medine'de olan ve İslam'a düşman olan ve İslam'ın aleyhine sayılacak her şeyi kullanma becerisi gösteren bu kesimler; bu evlilikle ilgili hiçbir tenkitte bulunmamışlardır. Bu da gösteriyor ki Hz. Peygamber eşi Hz. Aişe ile uygun yaşta evlenmiştir. 

Hepsinden daha ilginci şudur: Oxford Üniversitesinde İslam Tarihi uzmanı olan Joshua Little'ın hazırladığı doktora tezinde şu sonuca varıldı: Hz. Aişe'nin Peygamberimizle evlendiğinde 9 yaşında olduğu iddiası tarihsel gerçeklerle uyuşmamaktadır. Böyle bir iddianın İslamafobik kurgularla dillendirildiğini söyleyen Joshua rivayete ayrıca bir ravi açısından da tenkit yöneltmiştir. İlginç olan husus şu: Hz. Aişe'nin evlendiğinde uygun yaşta olduğunu gayrimüslim bir uzmanın seslendirmesi; adı Müslüman olan yığınla insanın ise bu hassasiyeti göstermediğidir.

9. Hz. Aişe en çok hadis rivayet eden bir isimdir. Hz. Peygamberin aile yaşantısını biz en çok ondan öğreniyoruz. Genç yaşta Hz. Peygamberle olan evliliğinden sonra yıllarca yaşadı. Ve hep konuştu. Elbette birçok kesimi rahatsız edecek bilgilerin önünü Müslümanlara açtı. Bu tür algılarla hem onu ve hem Hz. Peygamberi yıpratmaya çalışıyorlar.




29 Haziran 2024 Cumartesi

BEN DEMİYORUM ÖMER SEYFETTİN DİYOR.



OSMANLIYI SEVMEYEN, ELEŞTİRENLER "PİÇ".
Ömer Seyfettin asker bir yazardır, İstiklal savaşında birçok cephede savaşmıştır. Filistin cephesinde olan hatırasını okuyalım:
"Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş mütareke imzalanmıştı Filistin’den çekiliyorduk bir kaç arkadaş subayla karşı tarafın subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için görüşmeye gittik. Karşı tarafta Fransız üniformalı bir subay bana sık sık bakıyor gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir mana veremiyordum.
Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve nasılsın Ömer Seyfettin dedi. Beni nerden tanıyorsun ben bir yüzbaşıyım öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim dedim.
Ömer ben seninle İstanbul da askerî lisede beraber okudum ben falancayım deyince hayretler içinde baktım hatırladım. Hep dini Kur'an-ı eleştiren Osmanlıyı devamlı kötüleyen vatan bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi amma yine de Fransız subayı olması normal değildi.
Peki, nasıl böyle oldun dedim.
Dedi ki: Ne zaman bir savaş olsa Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu. Türkler kaybetse zarar görse içimde bir sevinç oluyordu, çoğu zaman kendimi ayıplıyor neden böyleyim diyordum. Bir gün Anneme ısrarla bunun sebebini sordum.
- Dayanamayacağım anlatayım dedi. İstanbul hastanesinde görevli bir Fransız doktor vardı hastaneye gidip gelirken onunla birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun babanın bundan haberi olmadı, şimdi sen öğrendin dedi.
Zaten babam zannettiğim çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim şu tarihte burada çalışmış şimdi Fransa’ya dönmüş olan şu isimli doktorun adresi var mı dedim, adresi verdiler. Fransa’ya gittim babamı buldum. Olanları, Annemin sözlerini söyledim. Her şeyi unutmadım, anneni gerçekten sevmiştim dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı. Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım Ömer Seyfettin dedi.
Şimdi ben milletini bayrağını dinini eleştirenleri gördükçe acaba onlar da böyle piç mi diye düşünüyorum.???
Ömer Seyfettin