5 Ağustos 2022 Cuma

MİLLİ ÜRETİMLERİMİZ NASIL ENGELLENDİ




Sene 1925 …

Alman­ya'ya on sekiz teknisyen ve Fransa'ya uçak mühendisliği öğrenimi için beş öğrenci gönderildi.

15 Ağustos 1925… Türkiye'de ilk uçak fabri­kası Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) faaliyete geçti. Kayseri'de kurulan fabrika dünyanın en büyük fabrikalarından birisiydi. Fabrikada 120'si Alman olmak üzere 170 işçi çalışıyordu.

1932'de adı “Kayseri Tayyare Fabrikası” oldu. O yıl, 41 uçak imal edildi. Bunlardan birini Atatürk İran'a hediye etti…

46 adet Gotha, 24 adet PZL-24A ve 24C, 24 adet Miles-Magister olmak üzere 1926-1941 yılları arasında yedi ayrı tipte 212 uçak üretildi.

Uçakların onarımı için 6 Ekim 1926'da Eskişehir'e de Tayyare Fabrikası kuruldu.

Gazi Paşa aramızdan ayrılır­ken Etimesgut Uçak Fabri­kası faaliyete başladı. Artık yerli uçağı ve yerli motoru yapıyorduk.

Sadece devlet değil…

24 Haziran 1923… Vecihi Hürkuş (1896-1969) ve arkadaşları Halkapınar Tayyare Atölyesi'nde “Veci­hi K-VI” adlı uçağın imalatı­na başladı.

28 Ocak 1925… Vecihi Hürkuş kendi yaptığı ilk Türk tipi uçağıyla test uçuşunu gerçekleştirdi. Beş yıl sonra ilk uçak fabrikasını kurdu. Bundan iki yıl sonra Türkiye'nin ilk sivil tayyare mektebini açtı.

10 Şubat 1937… Fran­sa'da eğitim görmüş uçak mühendisi Selahattin Alan, işadamı Nuri Demirağ ile anlaşarak Beşiktaş'ta uçak fabrikası kurdu. Ardından Gök Okulu açtılar.

Nu.D 36 eğitim ve Nu.D 38 yolcu uçağı tasarladılar, yaptılar. Ankara, İstanbul, Atina arasında yolcu taşıma­ya başladılar.

Fakat…

Dünya Savaşı'ndan sonra olanlar oldu:

ABD Dışişleri Bakanlığı petrol danışmanı M.W. Thornburg “Türkiye Nasıl Yükselir” raporunda şöyle dedi:

– “Türkiye'nin ağır sanayi kurmasına hiç gerek yoktur…”

– “Türkiye'de ne kadar uçak, maki­ne, motor vb. projeleri ve bunların imalatla­rı varsa derhal iptal olunmalıdır…”

Böylece…

Devlet fab­rikalarının kimi 1952'de MKE'ye devredildi kimi 1954'te traktör montaj fabrikası haline dönüştürüldü. Benzer şekilde
Özel sektör üretimleri de yok edildi.

Yurt dışına uçak sat­ması bile yasaklandı!

Türk Hava Kurumu siparişlerine son verdi. Arazileri istimlak edildi!

1947-1955 yılları arasında ABD'den 1905 uçak satın alındı!

Bunun 850 adedi ABD'nin II. Dünya Savaşı'n­da kullandığı F-84 idi! Yani ABD tüm hurda ve kullanılmış silahlarını yardım adı altında bize göndererek mevcut imalatımızı durdurdu. Üstelik yedek parça ve bakım hizmeti olarak devlet kasasından milyonlarca dolar para harcandı.

Benzer politika ulaştırma alanında da Atatürk zamanında demiryoluna yapılan yatırımlar durdurularak kara yoluna önem verildi. Böylece hem kara yolu araçları, bunların yedek parçası ve benzin hep ithal edilerek paramız dışarı gitti ve yabancılara bağımlı hale geldik.

3 Ağustos 2022 Çarşamba

“VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT”


Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.

─ Tıkandı Baba, çay getir

─ Tıkandı Baba, kahve getir.

Bu durum Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş.

─ Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı Baba meselesi?

─ Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı Baba

─ Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.

Tıkandı Baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

─ Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. “Benimki de onlarınki kadar aksın” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım.

Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden “Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın” dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken bir adam göründü ve ‘’Tıkandı baba, tıkandı.

Uğraşma artık’’dedi. O gün bu gün adım “Tıkandı Baba” ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.”

Tıkandı Baba’nın anlattıkları Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına;

─ Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz.

Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.

Sultan Mahmut’un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba’ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.

“Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim” diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken “Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim” demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya

─ Taze baklava, güzel baklava!

Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş.

Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler.

Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi

-Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş.

Tıkandı baba da

─ Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı Babaya her akşam baklavalar gelmiş ve! Yahudi de her akşam Tıkandı Baba’dan baklavaları satın almış.

Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;

─ Bizim Tıkandı Baba’ya bir bakalım, deyip Tıkandı Baba’nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın.

Sultan;

─ Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş

─ Geldi sultanım

─ Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?

─ Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.

─ Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.

─ Anlaşıldı Tıkandı Baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.

─ Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.

Sultan demiş;

─ Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış

─ Alın bu adamı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. Padişahın adamları “peki” deyip adamı alıp Üsküdar’a götürmüşler.

─ Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba,

─ Niçin, demiş. Askerler

─ Hele sen bir beğen bakalım demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline

─ Ne olacak şimdi, demiş

─ Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı demiş.

Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

“VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT”