28 Mart 2025 Cuma

Neden sebze, meyve, şarküteri, temel gıda maddeleri pahalı


 Neden sebze, meyve, şarküteri, temel gıda maddeleri pahalı ?

Öyle anlatalım ki,Bilal bile anlasin.
Cevabı bu resimde gizli. Ülkenin her yerinde bu görüntülere rastlamak mümkün. Köylerde on binlerce yıkık dökük terk edilmiş güzelim evler var. Köylerde kalanlar sadece birkaç yaşlı kişi. Özellikle kış aylarında in cin top oynuyor. Toprağı eken yok, keçiye, koyuna,ineğe bakan yok.Güzelim ülke bu nedenle patates,soğan ve karnıbahar kuyruklarını bile gördü.
Çarşamba ovasında da olduğu gibi en verimli topraklar sanayi bölgesi ilan edilip,üstelik insan sağlığı da düşünülmeden, zehir saçan biyokütle santrallere terkedilerek, hem ülke ekonomisine ve tarımına zarar veren, köyleri mahalle yapılarak ve meralar da paralı hale getirilerek hayvancılığın da bitirilmesine karar veren otoritenin yapmak istediği asıl gayenin hala anlaşılmamış oluşu da hayret edilecek bir davranış hali.
Bu bir devlet politikasıydı. Bilerek , isteyerek köyler boşaltıldı. Köy okulları kapatıldı. Türk tohumu kullanmak yasaklandı.Köylüler toprak ekmesin diye para verildi,teşvik edildi. Ucuz ithalat ve pahalı mazot,gübre, elektrik v.s. girdilerle köylü para kazanamaz oldu.Şehirlere göç ettiler, asgari ücretle çalışan ucuz işçi oldular. Böylelikle bir taşla bir kaç kuş vurulmuş oldu; iş adamlarına ucuz işçi sağlandı, konut piyasası canlandı ve emperyalist ülkelerin istekleri gerçekleşmiş oldu.
Toprağını ekmeyen köylülere yapılan ödemelerin kaynağı Dünya Bankası'nın verdiği 300 milyon dolar kredi ile karşılanmıştı. Bu kredi Türk tarımını kalkındırmak için değil bitirmek için verilmişti.
İyi uykular Türkiye...

17 Mart 2025 Pazartesi

İKLİM YASASINA HAYIR


 Kamuoyunun büyük bölümünün ne olduğundan haberi dahi olmayan iklim yasası meclisin onayını bekliyor.Amerika Rusya ve Çin gibi büyük ülkelerin kabul etmeyip çıktıkları Paris İklim anlaşmasının vatandaş bilgilendirilmeden yasalaşması ihanettir.Karbon ayak izi ve iklim yasası milleti köleleştirme yasasıdır.

İKLİM YASASINA HAYIR!...

9 Mart 2025 Pazar

KARA SES SARIKLI YOBAZ


 Alman istihbaratı'nın bağrına bastığı sarıklı yobazın adı, Cemalettin Kaplan'dı, “kara ses” olarak tanınıyordu, Erzurumluydu, nurcuydu.

*

İlkokul mezunu bile olmadığı halde, sihirli eller devreye girdi, 40 yaşında, Ankara Üniversitesi ilahiyat fakültesinden diploma verildi.


Diyanet işleri başkanlığı bünyesinde imamlık, müfettişlik, müftülük, hatta personel daire başkanlığı yaptı. 


1977 seçiminde Milli Selamet Partisi'nden milletvekili adayı oldu, seçilemedi. 

Adana'da illegal medrese açmıştı, imam hatip öğrencilerine tarikat eğitimi veriyordu.


Sırf Atatürk düşmanı değildi, Türk olan herkesten

nefret ediyordu.

*

Tık diye Almanya'ya alındı.

*

Köln'de Ulu Cami'de örgütlenmesi sağlandı, külliye açtı, yurt açtı, aşevi açtı, bağış adı altında para toplamasına göz yumuldu. Müritleri “mülteci” statüsünde kabul ediliyor, çalışma izni verilmiyordu, yani, resmi olarak Cemalettin Kaplan'ın emrine tahsis ediliyorlardı.


“Anadolu Federe İslam Devleti” ilan etti, kendisini “halife” ilan etti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı “cihad” ilan etti, hilafet töreni Alman televizyonlarından yayınlandı.


Almanya'da kırmızı ışıkta geçeni bile oyarlar ama, bu herifin Türkiye Cumhuriyeti'ne alenen savaş açmasına “demokratik hak” deniyordu.


Uydu üzerinden televizyon kanalı tahsis edildi, vaazları yayınlandı, ücretsiz dağıtılan video kasetlerinin Türkiye'ye sokulması sağlandı, internet ortamında Türkçe, Arapça, Kürtçe, Farsça, İngilizce ve Fransızca yayın yapan web sitesi hazırlandı.


Silahlı eğitim yaptırıyordu, kara çarşaflı intihar bombacıları yetiştiriyordu, idam fetvaları veriyordu, Anıtkabir'e saldırı planlıyordu.


Türkiye'deki hakimlere savcılara öğretmenlere tebliğler gönderiyordu, “bölge imamları” tayin etmişti, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Malatya İnönü Üniversitesi'ni adeta karargah olarak kullanmaya başlamıştı.

*

Şimdi sıkı durun…

*

Bu vatan haini yobazın Almanya'da monte edildiği

teşkilat hangisiydi?


Milli Görüş Teşkilatı'ydı!

*

Peki bu vatan haini yobazı, Almanya'ya, Milli Görüş Teşkilatı'na gönderen kimdi?

Necmettin Erbakan'dı!

*

Erbakan'la Kara Ses'in “emir-komuta” ilişkisi, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin iddianamesinde de yeraldı.


Necmettin Erbakan 12 Eylül darbesinden hemen sonra, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nı “toparlaması” için Cemalettin Kaplan'ı Almanya'ya gönderdi.


Bizzat Erbakan'ın talimatıyla Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nın “fetva komisyonu reisi” yapıldı. Yani… 

Kara Ses denilen yobaz, kendisine “halife” rolü biçilene kadar, milli görüşçülerin “şeyhülislamı”ydı.

*

Alman istihbaratı, milli görüşçüleri tee 70'li yılların başında şemsiyesi altına almıştı.

Milli görüşçüleri koruyup kollamak, büyütmek için neler yaptılar?


Türk işçilerinin nazarında itibarını arttırmak için “şeyhülislamlık” kurmasına izin verdiler, “resmi makam” olarak tanıdılar, şeyhülislamın verdiği evlenme akdi, çocuk belgesi gibi evrakları, sanki Türk konsolosluğu veriyormuş gibi “resmi evrak” kabul ettiler.


Camilerde siyasi propaganda yapmalarına, bağış adı  

altında para toplamalarına, başka ülkelerden para transferine izin verdiler.

Suudi yönetimi Türkiye'ye hac kotası uygularken, Almanya'daki milli görüşçülerin kota dışında tutulmasını sağladılar.

Gövde gösterisi yapmaları için, Almanya'daki stadyumlarda 50 bin kişilik toplantılar düzenlemelerini sağladılar.

Türkiye'de yargılanan Milli Selamet Partisi, Refah Partisi mensubu şeriatçı politikacılara Almanya'da oturma izni verdiler.

Televizyon kanalı tahsis ettiler, gazete-dergi çıkarmalarına yardım ettiler.

*

Almanya bunları sevabına mı yaptı?


İki temel amacı vardı.

*

Birincisi… Almanya'daki milliyetçi Türk vatandaşlarını Türk kimliğinden uzaklaştırarak, siyasal İslam'a kanalize ettiler, Türklük bilincinin yerine ümmetçilik koydular. Gurbetçilerin blok halinde hareket etmesinin, ortak tavır koymasının, Kıbrıs veya sözde soykırım gibi meselelerde ortak eylem yapmasının önüne geçtiler, böldüler.

*

İkincisi… Milli Görüş Teşkilatı'nın Müslüman Kardeşler'le organik bağı vardı. Libya'dan Pakistan'a, Malezya'dan Mısır'a, Suriye'den Bosna'ya doğrudan ilişki içindeydi, Hamas'la Hizbullah'la çok yakındı. Alman istihbaratı, milli görüş aracılığıyla, bu dinci yapıların tamamına nüfuz etti, Almanya'ya stratejik avantajlar sağladı.

*

Hadi şimdi gene sıkı durun…

*

Milli görüşçülerin şeyhülislamı Cemalettin Kaplan'la tee Erzurum'dan, tee 13 yaşından beri arkadaş olan,her ikisi de Said-i Nursi'nin talebesiyken, aynı medresede, Kurşunlu Cami medresesinde eğitim alan kişi kimdi biliyor musunuz?

Fethullah Gülen'di!

*

Kara ses'i BND aldı.

Feto'yuCIA aldı.

*

Türkiye'den kaçan fetocuların Almanya'ya sığınması şaşırtıcı mı?

*

Peki, yabancı istihbarat servislerinin maşa olarak kullandığı feto'yla kara ses'in Said-i Nursi'den başka ortak noktaları var mıydı?


Bir “subay” vardı!

*

Esad Keşşafoğlu, tabip üsteğmendi, nurcuydu, Kurşunlu Cami medresesindeyken feto'yla kara ses'le sohbet toplantıları yapıyordu, 1960'da yüzbaşıyken Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edildi, Suudi Arabistan'a gitti. Demem o ki… 15 Temmuz'un temelleri tee o günlerden, hem de bir “subay” tarafından atılmıştı!

*

Uzun lafın kısası…

Birbirlerine rakipmiş gibi, hasımmış gibi görülen feto'nun, kara ses'in, milli görüş'ün kesiştiği noktadır Almanya.

*

Türkiye'deki karşı devrimci, siyasal İslamcı hareket, Almanya'nın kontrolündedir, güdümündedir.

*

Siz bakmayın, eyy Almanya filan denmesine…Bademlerin varlık sebebidir Almanya..."


Yılmaz Özdil

7 Mart 2025 Cuma

AKP'NİN VATANA İHANETİ KOZMİK ODA


 50 metrekarelik bir odaydı.

Retina taramasıyla giriliyordu.

17 haneli kapı şifresi üç günde bir değiştiriliyordu.

Kamuoyunda kısaca “kozmik oda” olarak biliniyordu.

Üç renkli dosyalar vardı.

Siyah.

Beyaz.

Turuncu'ydu.

Arazide görev verilecekse, siyah.

Meskun mahalde görev verilecekse, beyaz.

Vasfını yitirdiği için artık görev verilmeyecekse, turuncu'ydu.

Bu dosyalardaki isimler, helal süt emmiş, dürüst, namuslu, güvenilir, çevresinde sevilen, lider özellikleri taşıyan, irticaya-suça bulaşmamış, vatanını satmayacak yurttaşlar arasından seçilmişti.

Baskın, pusu, keşif yapacaksa, siyah kuvvet'ti.

Direniş, istihbarat, haberleşme, ikmal yapacaksa, beyaz kuvvet'ti.

Yani, çağdaş Kuvayı Milliye'ydi.

Bu isim listesi deşifre edilirse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekası tehdit altına girerdi.

Hayati önemdeydi.

O yüzden “kozmik gizlilik seviyesi”yle korunuyordu.

Sene 2009…

Çukurambar'da bir otomobil durduruldu.

Sivil kıyafetli iki subay gözaltına alındı.

Biri albay, biri binbaşıydı.

Akp medyasında “suikast” manşetleri patladı.

Güya bu yakalanan subaylar, Bülent Arınç'a suikast yapacaklardı.

Bu korkunç yalan, kapıyı kırmak için levye olarak kullanıldı.

Kozmik Oda'ya girildi.

125 milyon word sayfası ebatında “devlet sırrı” çalındı.

Ordunun silah depoları, cephanelikleri imha edilirse, gizlenmiş sivil depoların adresleri kimlerde olacak?

Havaalanları zarar görürse, hangi şehirlerarası yollar pist olarak kullanılacak?

İşgalcilerin ilerlemesini engellemek için hangi demiryolları havaya uçurulacak, hangi viyadükler patlatılacak?

Bölgeyi bataklığa çevirmek için hangi barajların kapakları açılacak?

Hepsi çalındı.

Mazaallah memleket işgale uğrarsa kimler göreve çağırılacak?

Hangi balıkçı barınakları kullanılacak, silah kaçırmak için kimlerin teknesi kullanılacak?

Hangi kahvehane, hangi park, hangi bakkal, hangi fırın buluşma noktası olacak?

Mazotu gizlice nereden alacağız?

Yaralananlar olacak, hastaneye gidemezsin, hangi doktorlar gizli ameliyatlar için yeraltına inecek, hangi eczacılar ilaç temin edecek?

Elektrik kesik, telefon yok, hangi taksici, hangi çiçekçi kuryelik yapacak?

Hangi mühendis, hangi mimar, hangi avukat hangi işe yarayacak?

Senin kırtasiyeci zannettiğin, mobilyacı zannettiğin, tuhafiyeci zannettiğin kişiler, aslında kim?

Adresler, kapı numaraları, kodlar, şifreler, hepsi çalındı.

Vatan için hayatını ortaya koyacak olan yaklaşık 100 bin sivil yurtseverin isim listesi, çalındı.

Devletin “nefsi müdafası”na tarihimiz boyunca böylesine büyük bir darbe vurulmadı.

Ve, o dönemde hayatını ortaya koyarak, Kozmik Oda'ya girenlerle mücadele eden, gazetecilik mesleğinin yüzaklarından Barış Terkoğlu, dün tutuklandı.

Kozmik Oda'yı kendi ellerinizle komple Amerikan istihbaratına vereceksiniz…

Sonra utanmadan, Oda Tv rahmetli istihbaratçıyı deşifre etti diyeceksiniz, öyle mi?

Gazeteciler olarak, devlete çöreklenmiş bu ikiyüzlülüğü cümle aleme deşifre etmezsek… “O da” bizim ayıbımız olsun!


/Yılmaz Özdil/

6 Mart 2025 Perşembe

İnsanlık 800 bin Yıl önce yok olma Tehlikesiyle Karşı karşıya kaldı


 İnsanlık 800.000 yıl önce yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Atalarımızdan sadece 1.280'i hayatta kaldı.


Science dergisinde yayınlanan son bir araştırma, felaket niteliğindeki "ata darboğazının" küresel nüfusu sadece 1.280 üreyen bireye düşürdüğünü ve erken insan soyunun %98,7'sini yok ettiğini öne sürüyor.


Yaklaşık 117.000 yıl süren bu nüfus çöküşü, büyük ihtimalle aşırı iklim değişimleri, uzun süreli kuraklıklar ve azalan gıda kaynaklarından kaynaklandı.


Araştırmacılar, FitCoal adı verilen çığır açıcı bir genetik analiz yöntemi kullanarak, bu dramatik düşüşü izlemek için modern insan genomlarını analiz ettiler ve bu da Afrika ve Avrasya fosil kayıtlarındaki boşluğu açıklayabilir.


Yok olma tehlikesine rağmen, bu darboğaz modern insanları şekillendirmede önemli bir rol oynamış olabilir. Bilim insanları, bunun Homo sapiens'i Neandertaller ve Denisovalılar da dahil olmak üzere daha önceki hominin türlerinden ayırmış olabilecek önemli bir evrimsel olaya - kromozom füzyonuna - katkıda bulunduğuna inanıyor. Çalışma, bu küçük popülasyonun muhtemelen erken ateş kullanımı ve uyarlanabilir zeka yoluyla nasıl hayatta kaldığına dair ilgi çekici sorular ortaya koyuyor. Bu kadim krizi anlamak, bilim insanlarının insan evriminin hikayesini ve türümüzün tüm zorluklara rağmen gelişmesini sağlayan dayanıklılığı bir araya getirmesine yardımcı oluyor.


Bilim insanları, Neandertal ve Denisovalı melezinin ortaya çıkarılmasından sonra, türlerin insanlarla olan karmaşık bağlarını öğrenmek için çığır açan teknikler kullanıyor.


Denny’nin neye benziyor olabileceğine dair bir sanatçının çalışması. Denny, Neandertal bir anneye ve Denisovalı bir babaya sahipti. C: John Bavaro


Bilim insanları tarafından incelenmiş olan eski insanların hiçbiri, Denisovalıların geride bıraktığı kadar bulmaca bırakmadı. Bugüne kadar Denisovalılara ait sadece birkaç küçük kemik ve diş parçası bulunabildi. Bu parçaların hepsi bir sigara paketinin içine sığacak boyutta.

Ancak bu fosil kalıntıları, Denisovalıların bugün insanlar üzerinde önemli bir etkisi olduğunu gösteriyor. Bilim insanları, modern Yeni Gine’de bulunan genlerin% 6’sının ve Avustralya Aborjinlerinin DNA’larının % 3-5’inin Denisovalı DNA’sından oluştuğunu keşfetti. Tibet halkının yüksek rakımlarda hayatta kalmalarına izin veren genin de onlardan miras kaldığına inanılıyor.


Daha fazlasını okumak için aşağıda eklediğim diğer kaynakları okuyun.👇👇


https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Denisova_insan%C4%B1


https://arkeofili.com/neandertal-ve-denisovali-melezi-denny-ile-tanisin/


https://evrimagaci.org/insan-evriminde-bir-basamak-daha-denisova-insani-233?srsltid=AfmBOoqHxO6sBYcw7dMrX7ezn2kTYf_7ukIWong2r28R6f89C69wIdxS

5 Mart 2025 Çarşamba

HİTLER VE ERDOĞAN

b/🔴 Adolf HİTLER önce kendine bağlı SS subaylarına Alman Polisi üniformalarından giydirdi ve kendi millet meclisinin bombalanması talimatını verdi...
🔴 Sonra Alman halkına bunu yapanlardan intikam alacağını söyleyerek , kendine muhalif kim varsa kumpaslarla ya hapse gönderdi ya da idam ettirdi...
🔴 Düzenlediği operasyonlar ile kendine biat etmeyen herkesi temizledi...
🔴 Her propaganda mitinginde ise şu cümlenin söylenmesini emretti ''ADOLF HİTLER tanrının gönderdiği bir kurtarıcıdır ve tanrı Alman halkının yanındadır !''
🔴 Sonrasında yapılan ilk seçimde ise halkın %74 oyunu alarak Führer, yani lider ilan edildi...
🔴 Tüm yetki tek bir kişide toplandı. İlk icraatı azınlıkta olan cumhuriyetçi ve sosyalist bölgeleri ülkeden tecrit ederek her türlü hizmetten muaf tutmak oldu.
🔴 Ülkedeki bütün gazete, dergi ve basın yayın organlarını elinin altına aldı. Öyle ki 2. Dünya savaşında Ruslar Berlin kapılarına dayandığında Alman halkı hala savaşı kazanmak üzere olduklarını sanıyordu...
🔴 Ve yenilirken dahi mitinglerinde milyonlarca insan toplanarak ona biat ettiklerini gösteriyordu...
🔴 Önceden Alman halkının ''tanrının elçisi, büyük lider, büyük başkan, büyük kurtarıcı'' gibi sloganlarla yere göğe sığdıramadığı ADOLF HİTLER'in intiharından bir ay sonra tüm gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı...
🔴 O aslında sadece çevresindeki silahlı koruma ordusuna güvenen, söylediği her şeyin yalan olduğu, korkak basit bir ruh hastasından başka bir şey değildi...
🔴 Alman halkı bunu çok geç anladı, herkes ona tapıyordu ama gün geldi hiç kimse ben oyumu ona verdim diyemedi...
🔴 Savaştan sonra tekrar bir meclis kuruldu, laik bir cumhuriyet sistemine geçiş yapılarak egemenlik artık tek bir kişinin değil kayıtsız şartsız milletin oldu!
🔴 İşte tarih her zaman tekerrürden ibarettir!
 Bu sebepten ders alınması gerekir...
 Egemenlik tek bir kişinin değil milletin olmalıdır!
🔴Berlin molozları arasında kalan almanlar
yerdeki ölmüş at etini yerken, o aşağılanma ile yeni bir sistem kurmak için düşünmeye başladılar.

Conrad Adenauer şunu demiş bir söyleşide:
"Alman halkı bir daha İsa bile gelse tüm yetkiyi bir kişi ve yanındakilere verecek kadar aptal olmayacaktır"

"ZENCİ OLDUĞU İÇİN ONA ÇORAK TOPRAK VERİLDİ".


 

1913 yılında, arazi tahsis programı kapsamında Oklahoma'da kölelikten azad edilen bir ailede doğan Sarah Rector adlı 10 yaşındaki bir kıza bir miktar parsel verildi. En iyi tarım arazisi beyazlara ayrıldığı için ona verimsiz olduğu düşünülen bir arazi verildi. 


Rector ailesi kendi topraklarını ekip biçiyorlardı fakat bu onlar için kolay değildi. Her ne kadar beyazlara köle olmasalar da beyazların sahip oldukları haklara sahip değillerdi bu da onların devletten gereken yardımı almalarını önlüyordu.


Ama bu durumdan çevresindeki beyazlar rahatsızdı. Çünkü onlara göre zengin insanların beyaz olması lazımdı. Bu yüzden Rector ailesini "beyazlar içindeki siyah derili toprak sahibi" olarak kabul ettiler. 


Ancak daha sonra bu topraklarda petrol keşfedildi ve bu da onun ülkenin ilk Afrika kökenli Amerikalı milyonerlerinden biri olmasına yol açtı.


Sarah Rector ve ailesi çok zengin olduktan sonra beyazlar tarafından büyük saygı ve ilgi gördü.

Sarah, yetişkin bir kız olduğunda beyazlardan bir çok mektup ve evlenme teklifi almıştı.


İnsanın rengine bakış açısını değiştiren tek güç paraydı..

#sarahrector

4 Mart 2025 Salı

OKUMAK HER YAŞTA ÖNEMLİDİR NEDENMİ

 

Bir zamanlar Kenan Işık'ın sunduğu "Kim Milyoner Olmak İster" programında, hayal kırıklığı yaratan üniversiteli gençleri görüyoruz.

Apoletler içindeki çaresiz gençliği.

Ama çok renkli insanları da görüyoruz.


Ümmiye Gürbüz, Balıkesir'in Erdek ilçesinden yarışmaya katıldı.

50 yaşında, lise mezunu.

Üzerinde yöresel giysisiyle, kültürel bir yarışmaya katılacak kadar güven dolu.

Kenan Işık mesleğini sordu. "Pazarcıyım" dedi. "Sebze ekiyorum, üretiyorum, pazarda satıyorum."

İki çocuk annesi.

Eşinden ayrı yaşıyor.

Kıt kanaat bir yaşamın fedakâr işçisi.


Hayatı dibine kadar kurcalayan kadın, sorulara o kadar kendinden emin cevaplar verdi ki, herkes şaşırdı.

Kenan Işık, cevapların kaynağını sordu.

Kitaplar... "Steinbeck'in Gazap Üzümleri'ni okudum" dedi.

8 yaşındayken Maksim Gorki'nin Ana'sını okumuş. "Okumasız hayat düşünemiyorum" diye, ruhunun bilgi kapısını araladı.

İdeali, kitapları için evinde kütüphane rafı oluşturabilmek.


Nazım Hikmet'in şiiriyle ilgili bir soruda joker haklarını kullandıda, yüzü düştü. "Üzüldünüz mü?" diye sordu Kenan Işık. "Jokerlerimi kaybettiğime değil, bilgisizliğime üzüldüm." diye karşılık verdi.

Ümmiye Gürbüz yarışmadan 30 bin lira kazandı.

Hayata verdiği fireler olmasa, çok daha fazlasını kazanırdı.


O kadın sadece Kenan Işık'ın değil ekran başındaki izleyicilerin de hayranlığını kazandı.

Fukara günlerinin en zengin hazinesi olan kitapların kendine bahşettiği güzelliğin yansımasıydı alkışlar.


Alkışların hak eden insanlara gittiğini gördüğümüz zaman, bizim de gözlerimiz ışıldıyor.

Popüler değil, saygın olmanın ta kendisini gördüğümüz zaman, kültürel değerlerin anlamını herkese haykırmak istiyoruz.


Bu meseleden çıkan sonuç...

Hayatın püf noktası; okumak.

Geceleri yatarken, uyumak için değil.

Uyanmak için okumak..

#PaletimdeRenkler

#keşfetteyiz

2 Mart 2025 Pazar

İHTİYARLIK KAÇ YAŞINDA BAŞLAR

 

     


Kristof Kolomb Amerika'yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı...

Pasteur kuduz asısını bulduğunda 60 yaşındaydı...

Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye Camisini tamamladığında ise 86 olmuştu...

Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı...

Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hâlâ işinin başındaydı...

Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. 83'dü...

Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.

İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.

Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.

Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz.

 İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır. Seneler cildi buruşturabilir.

 Fakat heyecanların, ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar.

İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.

Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.

Tabiri caiz ise yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir.

 Çıktıkça yorgunluğunuz artar. 

Nefesiniz daralır ancak görüş alanınız genişler.

Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır...(?)


15 Şubat 2025 Cumartesi

Sümer tabletinden çeviren: Muazzez ilmiye Çığ kaleminden...✍️



Yapabilme becerisi hiç olmadığı halde yalnızca çenesi çalışan; kaypak, karaktersiz, sığ ve basit insanların haksız koltuklarda oturduğu bir düzen ihya oldu.
Dahası düzeni düzenlere alkış tutan bir toplum ve bu çelişkiye macun olacak türlü tefrika, ballı nifaklar ve yağlı çıkarlar vücut buldu.
Üstün olanı toplum yararına görmek yerine topluluk adına bir ayrıcalık sayan çirkinlik ve günahı akladılar. Bu şartlar altında doğruları yanlışa armağan eden elim bir güruhun mevsimine girdik. Bereket yerini belâya, adalet yerini dalâlete, huzur yerini kaosa bıraktı. Dahası bundan müşerref olan bir kesim; doğruluğun, iyiliğin, hakkaniyet ve adaletin kıyımına girişti. M. S. 2023'de bunları yaşıyoruz. Tıpkı M. Ö. 4000'de Sümerde olduğu gibi.
Sümerli bir şair ve öğretmen olan Ludingirra, binlerce yıl öncesinden bize bir mektup yazmış. Mektubunda şunları söylüyor:
“Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım. Yaşım yetmiş beşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım fakat şairlik ve yazarlık ölünceye kadar sürecek.
Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.
Bu güzel ve uygar ülkemize heryerden göz diktiler.
Göklere uzanan basamaklı kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi çalışan çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, bol ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, her türlü bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi.
Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp yıktılar.
Biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar. Halkımız hatta krallarımız tutsak oldu.
Ailelerimiz dağıldı. Tarlalarımız, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu; hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini.
Onlar yönetiyor bizi şimdi. Topraklarımıza ilkel geldiler; sayemizde uygar olmaya başladılar. Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı.
Hepsini bizden öğrendiler. Sonra da “biz yaptık, biz bulduk” diye övünmeye başladılar.
Hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecekler.
Bu durum beni yıllardan beri üzüyordu. Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. Bir gün aklıma geldi.
Ben bir yazar olduğuma göre; ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişini, geleneklerimizi yazmaya karar verdim. Böylece herkese ulaşacağını umut ediyorum.
Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır.
Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirasları için teşekkür edebilseler!.

14 Şubat 2025 Cuma

KORKU VE CESARET


 Bir Hint masalında:

Bir fare, kedi korkusu sebebiyle devamlı endişe içinde yaşamaktadır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Ama fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de, köpekten korkmaya başlar.
Büyücü onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde, bu kez de avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yoktur. Böylece onu tekrar eski haline dönüştürür ve der ki,
"sana yardım edemem, çünkü senin KORKUN, CİNSİNDEN değil, YÜREĞİNİN KÜÇÜKLÜĞÜNDEN kaynaklanıyor"
İnsanların da çoğu,
BÜYÜK bir YÜREK taşımadığı için KORKAR...
“SHAKESPEARE” der ki:
▪İnsanların çoğu düşünmekten korkar,
SORUMLULUK GETİRECEĞİ İÇİN.
▪Konuşmaktan korkar,
ELEŞTİRİLMEYE SEBEP OLACAĞI için.
▪DUYGULARINI ifade etmekten korkar,
REDDEDİLMEKTEN korktuğu için.
▪SEVMEKTEN korkar,
kaybetmekten korktuğu için.
▪SEVİLMEKTEN korkar,
kendisini sevilmeye layık görmediği için.
▪YAŞLANMAKTAN korkar,
gençliğinin kıymetini bilmediği için.
▪UNUTULMAKTAN korkar,
dünyaya iyi bir şey vermediği için.
▪Ve ÖLMEKTEN korkar,
ASLINDA YAŞAMAYI BİLMEDİĞİ için...
Korku, bilinci kilitler....
Cesaretin bittiği yerde esaret başlar...

13 Şubat 2025 Perşembe

SEVİLMEYEN MİLLET ''TÜRKLER''

 


Amerika'ya gidenler bilir. Uçak ile 11-12 saat sürer. Eskiden THY bu kadar gelişmiş değildi. Amerika'ya, genellikle Frankfurt ya da Londra üzerinden giderdik.
Uzun ve yorucu yolculuk sırasında istemeseniz de yanınızdaki ile konuşmak durumunda kalınıyordu. Yanınızda oturan yabancı "Türk olduğunuzu" anladığı andan itibaren "sessizlik" başlıyordu. Bir bahane uydurup, konuşmak istemiyordu.
Bir gün yanıma Yunanlı bir yolcu oturdu. Kırık Almancası ile anlaşmaya çalışıyoruz. Beni Alman sanıyor. Kendisine, Türkler hakkında fikrini sordum. Adam bir coştu, burada anlatmak mümkün değil.
Tevrattan girdi, Incilden çıktı "Türkler Magok soyundan geliyor" diye söze başladı. "Tevratın Hezekiel Süresinde Gog (yecüc) ve Magog (mecüc) diye tarif edilir. Oradan Incile de geçmiş" dedi.
Gog ve Magok'un özelliklerini sordum. "Allahın emrine uymayan Yahudileri ve Hrıstiyanları, Tanrı Gok ve Magokları göndereek cezalandırıyor" diye açıkladı. Türk komutan Atillayı "Tanrının kırbacı" diye örnek verdi.
Roma ve Bizansın "günahkar oldukları için" Türkler tarafindan cezalandırıldıklarını söyledi. 400 yıl Avrupa'da aynı akibetten kendini kutaramadı dedi.
Kansas'da Arap bir bakkal vardı. Türk ürünleri satardı. Beyaz peyniri ve zeytini ondan alırdım. Türk olduğumu anlayınca, bana ters davranmaya başladı. Sebebini sordum.
"Kusura bakma arkadaşım, arap kültüründe Türklerden nefret edilir. Burası Amerika ama, böyle yetiştim diyerek" özür diledi. Sebebini sordum. "Kuran'daki Kehf ve Enbiya Sürelerini" oku diye beni uyardı. Türkler ile ne alakası var dedim.
"Kuran'ın Kehf ve Enbiya sürelerinde bahsedilen Yecüc-Mecüc'ün bize Türk olduğu öğretildi" demez mi? Şaşırıp kaldım. Aklıma, uçakta karşılaştıgım Yunanlının sözleri geldi.
Yahudi, Hrıstiyan ve şimdi de Müslüman Arap bizlerden nefret ediyordu. Sebebi ise din kitaplarına dayanıyordu.
Peki biz Müslümandık, nasıl olurda "Yecüc-Mecüc olarak" tarif edilebilirdik. Hadislere de bakmalıydım.
Hadislerde de Türkler hakkında hoş sözler yok.
Ebu Davut"un hadis kitabında "Türkler, basık burunlu, yayvan suratlı ve araplara felaket getirecek Yecüc-Mecüc ırkıdır" diye yazıyor.
Buhari, kitabında "Türkler dünyadan yok edilmedikçe, kıyamet kopmayacak...." diye yazıyor.
Böyle bir kültür ile yetişen Arap milleti Türkleri sevemez. Nitekim sevmiyor.
Araplaşmış Türklerin "Türk kimliğinden ve Ulu Önder Atatürk'den" neden nefret ettikleri daha kolay anlaşılıyor.
Şinasi Kara
Yecüc-mecüc'ü konu eden minyatür

ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.

Kanada’da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi.
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti.
Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı:
"Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim."
Hakim şöyle hükmetti:
"Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum.
Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim. "
Duruşma salonunda herkes susmuştu, hakim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: "Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.
Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hakim ihtiyar adama verdi.
Ve sözlerine şunu ekledi.
"Eğer medeni insanların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilinki o şehrin yöneticileri halkın malını çalıyorlar"